Einstein, manevi olgunluğuna ulaşmadan önce, dış dünya ile ilgili konularda güçlü egosunu alt etmek zorunda kalmıştı. Hardy'nin ise yeterince güvencede olmayan bir egoyu güçlendirmesi gerekiyordu. Bu durum onu daha sonraki yıllarda, moral konumunu ortaya koyması gerektiği bazı zamanlar, kendisini zorla kabul ettirmek zorunda bıraktı. (Bu Einstein için hiç söz konusu olmamıştı.) Öte yandan yine aynı tavır ona, kendisi hakkında tam bir açıklılıkla konuşabilmesini sağlayan iç dünyasını tanıma ve o güzel içtenlik özelliklerini de kazandırdı. (Einstein bunu hiç yapmamıştı.)
Söz büyüdür. İnsan sözü kullanma yetisine sahip bir büyücüdür. Sözün gücünü yanlış biçimde kullanarak sürekli kara büyü yaptığımız söylenebilir. Sözün büyü olduğunun farkında bile olmaksızın.
Sayfa 46 - ötesi yayınları, birinci baskı, istanbul 1999
Reklam
Hilafet
...1970'li yıllarda idi. Ankara'daki bazı diplomatik çevrelerde, bizim de şahidi olduğumuz bir söylenti dolaştı. Buna göre, Suudi hükümeti Türkiye'den 3 milyar dolar karşılığı, Hırka-i Şerif'i yani Hz. Peygamber'in, Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'dan getirdiği Hilâfet hırkasını kendisine vermesini istemiştir. O yılların, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel'in deyimi ile, Türkiye'nin 70 sente muhtaç olduğu bir dönem olduğunu hatırlatalım. Bu söylentide resmî bir teşebbüsün söz konusu olabileceğini sanmıyoruz. Yalnız, bu istikamette, şu veya bu şekilde zemin yoklaması, ağız araması yapılması ihtimali daima mevcuttur.
Bütün "hazır olmamalar", bütün "zamana ihtiyacım varlar" anlaşılabilir, ama kısa bir süre için. Gerçek şu ki, asla bir "tamamen hazır olma" söz konusu değildir, asla bir gerçekten "doğru zaman" yoktur. Öyle bir zaman gelir ki, sadece en iyisi umularak burun sıkı sıkıya kapatılır ve en derin sulara atlanır. Eğer böyle olmasaydı, 'kadın kahraman', 'erkek kahraman' ve 'cesaret' sözcüklerini yaratmaya ihtiyaç duymazdık.
Sayfa 165
Çocukta "büyülü düşünce" (magic thinking) adı verilen bir başka düşünce biçimi vardır. Buna göre çocuk söz ve düşünceyi gerçekle bir tutar. Olayların neden-sonuç ilişkisini mantıksal olarak değerlendiremez. Masallarda olduğu gibi her şeye kanabilir. Cinlere, perilere, uçan halılara, lambadan çıkan devlere, kılıktan kılığa giren cadılara kolayca inanır. Arkadaşı ona, "İnşallah ölürsün!" demişse ağlayarak annesine koşar ve, "Ben ölür müyüm?" diye sorar. Çocuk bilgi ve deneyiminin azlığı nedeniyle olayları çarpıtarak algılar. Bu nedenle gördük- lerini yanlış yorumlar, yakıştırır, abartır, öyküler uydurabilir. Gerçekle hayali ayırt etme yeteneği tam gelişmemiştir.
Sayfa 30 - İnkılâp YayınlarıKitabı okuyor
Örneğin eğer yaşlanmaya neden olan epigenetik değişiklikleri belirler ve önleyebilirsek en azından yaşlanmanın hızını azaltabilir veya gençliğin süresini uzatabiliriz. Bunu gerçekleştirmek, hücrelerimizi yeniden programlayabilmek demektir. Eğer bunu başarabilirsek kendi vücut hücrelerimizden herhangi birini yeniden programlayıp kök hücre haline getirebilir, daha sonra da hastalık veya yaşlılık nedeniyle zarar görmüş veya yaşlanmış dokularımızın hücrelerine dönüştürüp söz konusu dokuların tamirinde kullanabiliriz. Böyle bir noktaya ulaşmanın uzun yıllar alacağı düşünülmüştü. Fakat Japon araştırmacı Shinya Yamanaka'nın 2007 yılında gerçekleştirdiği olağanüstü bir çalışma, hücrenin programının değiştirilebileceğini kanıtladı. Yamanaka, yetişkin deri hücresine sadece dört gen aktararak bu hücreyi kök hücreye dönüştürmeyi başardı. Aktardığı genler "ana transkripsiyon faktörleri" adını verdiğimiz, çok sayıda genin çalışmasını kontrol eden genlerdi.
Reklam
Spinoza
"Tanrı sevgisine gelince, söz konusu fikir bu sevgiyi ha­fifletmediği gibi, ben başka hiçbir fikrin bu sevgiyi artırma­ ya bu denli elverişli olmadığına kaniyim. Zira bu fikir bana Tanrı'nın varlığımla iç içe olduğunu, bana hayat ve sahip ol­duğum bütün özelliklerimi verdiğini, fakat bunları cömert­çe, ayıplamadan, menfaat gütmeden, beni kendi tabiatım­dan başka bir şeye köle etmeden verdiğini öğretiyor. Bu fikir korkuyu, endişeyi, meydan okumayı ve bayağı veya çıkarcı bir sevgiye özgü bütün kusurları bertaraf ediyor ve bana bu­nun kaybetmeyi göze alamayacağım bir nimet olduğunu ve bu nimeti ne kadar iyi tanıyıp, ne kadar çok seversem ona daha da kesin şekilde sahip olacağımı hissettiriyor."
Tuttum bunu ..
Etrafınıza bir bakın.Herkes her şeyi biliyor. Bilmiyorum demek üç büyük günahtan biri sanki. Bu yüzden söz sahibi olmaktan fikir sahibi olamıyoruz..
Eğer Tanrı'dan söz ederken kullandığımız dil gündelik hayatımızda kullandığımız dilden tamamen farklı ise, o zaman bu sahih bir dil değildir. Çünkü Meşşaîlerin Tanrı'yı tarif etmek üzere kullandıkları soluk dil, beşer dünyası ve diliyle herhangi bir irtibat kurma noktasında başarısız olduğundan, Meşşaî düşünürler Tanrı hakkında konuşmaya hevesli olsalar da, O'na oynayacak bir rol bırakmamışlardır.
Said Nursi misin mübarek :))
Vücudumdaki her şey neden ve sonuçtur; her şey yay, makara, itici güç, hidrolik makine, sıvı dengesi, kimya laboratuvarıdır. Demek ki bedenim bir zeka tarafından düzenlenmiştir. Bu zeka, söz konusu düzenlemeyi borçlu olduğum ebeveynimin zekası değildir; zira onların beni dünyaya getirirken ne yaptıklarını bilme­dikleri çok açık. Onlar, yer solucanına can veren ve Güneş'i kendi ekseni etrafında döndüren o ebedi üreticinin kör araç­larından başka bir şey değillerdi.
Reklam
Kalbime söz geçirmeye çalışıp umutlanmaktan vezgecirmek istesem de, yine de, milyonda bir olan o olasılığın gerçekleşmesini dilemekten vazgeçmedim.
Sayfa 34
Ayrıca en kaba söz, en kaba mektup bile suskunluktan daha iyi niyetli, daha nazikçeymiş gibi geliyor bana. Suskun kalanlarda kalp inceliği ve kibarlık eksiktir daima; susmak bir itirazdır, sözünü yutmak zorunlu olarak karakteri bozar, mideyi bile mahveder. Susanların hepsinde hazımsızlık vardır.
Sayfa 14 - Türkiye iş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Önce kahve mi , su mu ?
Kahvenin yanında su içilmesi eski tıp anlayışında vücudun sağlık dengesini sağla­ mak için alınan bir önlem. Söz konusu denge, kuru, ıslak, sıcak ve soğuk arasında kurulduğunda sağlıklı olunacağına inanılıyor. Bundan sebep de sıcak ve kuru kahvenin yanında soğuk ve ıslağı temsil eden su içiliyor.
İnsanlar arasında gerçekten bir fark söz konusu olacaksa, bu her şeyden evvel gerçek niteliklerine, manevi ve ahlakî değerlerine göre olmalıdır.
Sayfa 48
Fransa'da 1793'te, hem de Voltaire ve Rousseau gibi aydınlanmacılardan sonra, uygarlığın en kutsal ilkesi gibi gösterilerek deri yüzme modası almış başını yürümemiş miydi? Yalnız dikkat buyurun, günümüzden söz etmemek için tarihe başvuruyorum, inanın, insanın aklında da, yüreğinde de tam bir sapkınlık olması çok mümkündür, zamanımızda, olayların seyrine baktığımızda, bırakın olabilirliğini, kaçınılmazdır da.
Sayfa 693 - Yapı Kredi Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.