Öğleden sonra
“Sevme” sözü de geniş bir söz. İnsan bir yemeği seviyor, bir rengi seviyor, bir kadını seviyor. Hele kadını sevmenin türlü bin çeşidi var.
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
400 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bir erkeğin kadın karakterden daha çok utangaç olması mıııııı!! Böyle bir karakteri bağrıma basıp seveceğim kim bilebilirdi ki? Icebraker'dan Nate mi yoksa Wildfire'dan Russ Callaghan'mı deseniz üzgünüm ki ab itibariyle düşünmeksizin Russ derim. Aurora yaşadığı tek gecelik ilişkinin ardından Russ'ı bir daha görmeyeceğini
Wildfire
WildfireHannah Grace · Olimpos Yayınları · 2024143 okunma
Çin’de yetişen Bambu Ağacının önce tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat, inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum, beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edilebilir miydi?… Toprağa atılan tohuma belli aralıklarla ve özenle suyunun verilmesi, yağmur, rüzgar gibi olumsuz fiziki koşullardan korunması gibi uzun zamana yayılmış bir emek ve sabırla beklenilmesi sonucunda altı hafta içinde boyu 27 metreyi bulan Bambu Ağacı… Emek, sabır, inanmak ve vazgeçmemek… Asla pes etmemek! Bakınız, Eski Bir Sioux Kızılderili Atasözü, diyor ki; ”Yollarım kapandıysa; ya kendime açık bir yol bulacağım, ya da yolumu baltam ile ben açacağım.”
Yenilmiş çıkılan bir harpte esir düşen bir subaya harp ettiğini hatırlatmamalı… Artık ne değeri var? Yenisine başladık. Harp etmek eskiden erkekçe bir işmiş. Şimdi insanca bir iş… Kadınlar bizden daha iyi dövüşüyorlar. Miting yapıldığı zaman burada olup Sultanahmet Meydanı’nı görmeliydiniz. Siyah çarşaflı bir kadın kalabalığı, memleketin üzerinde bir an siyah bir bayrak gibi dalgalandı. Bazı hareketler, o hareketin şeflerine neden o kadar büyük değer verdirebiliyor, ben işte o gün anladım. Miting tepeden tırnağa kahramanlıktı. Belki Fransa’da, İngiltere’de aynı iş bu kadar dehşetli, güzel, bu kadar heybetli olmaz. Şefler, işte bu halk kahramanlığını temsil ettikleri için erişilmez görünüyorlar. Kişiliklerinde gülünç yönleri olsa bile… Benim muharebe edişimle, sizin Avrupa’da rahatça yaşamanız şimdi artık aynı şey… “Harpte değildim” diye hiç üzülmeyin. “Sultanahmet Mitingi’ni görmedim”diye üzülmelisiniz! Kadınlar, muhallebici dükkanlarında, tiyatrolarda kendileri için gerilen kafesleri, tramvaylarda, vapurlarda çekilen perdeleri bir yıkış yıktılar ki… O gün Nedime benden daha erkekti vallahi… O zamana kadar “Erkek işlerine aklım ermez” diyen bir kadın… Bu sözle biraz da övünen bir İstanbul hanımı… Şimdi buraya geldikçe bana mürekkepten, kağıttan, baskı fiyatlarından, bayi hesaplarından, dahası dünya siyasetinden söz ediyor.
Sayfa 128
192 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Danny'nin, Danny'nin dostlarının ve Danny'nin evinin öyküsü bu. Üçünün nasıl tek bir şey olup çıktığının öyküsü; öyle ki, Yukarı Mahalle'de Danny'nin evi dediğinizde, budanmamış, kadim bir Kastilya gülünün gölgesinde kalan, eskimiş beyaz ba- danası kabuk kabuk kalkan, ahşap yapıyı kastetmezsiniz. Hayır, Danny'nin evi dediğinizde, erkeklerin oluşturduğu, etrafa tatlılık ve neşe, insan sevgisi, sonunda da mistik bir keder yayan bir birimden söz ettiğiniz anlaşılır. Çünkü Danny'nin evi Kral Arthur'un Yuvarlak Masası'ndan çok farklı değildir, Danny'nin dostları da bu masanın şövalyelerinden pek farklı sayılmaz. İşte bu kitap, bu grubun nasıl var olduğunun, nasıl serpilip geliş- tiğinin, güzelim ve bilge bir örgüte dönüştüğünün hikâyesi. Danny'nin dostlarının serüvenleriyle, yaptıkları iyiliklerle, dü- şünceleri ve çabalarıyla ilintili bir öykü. Ve sonunda, tılsımın nasıl kaybolduğunu ve grubun nasıl dağılıp gittiğini anlatıyor. Hikâye Monterey'de, California sahilindeki şu eski kentte Yukarı Mahalle'de geçiyor. Danny ve dostları Pilon, Pablo, Jesus Maria, Koca Joe, Korsan, Johnny Pom-pom ve Tito Ralph'ın hikayesi. Ben Steinbeck'in kalemini çok severim zaten (16 yaşımdan beri okuduğum nadir yazarlardandır kendileri). Yukarı Mahalle'yi yıllarrrrrrrr sonra okumak beni o gençliğime, gözü pek, aşka inanan, dostluğa bağlı zamanlarıma götürdü. İyiki okumuşum diyorum. Ve evet bazı kitaplar hayatımızın belli başlı dönemlerinde kesinlikle tekrar ele alınmalı, okunmalı, analiz edilmeli...
Yukarı Mahalle
Yukarı MahalleJohn Steinbeck · Sel Yayıncılık · 20182,099 okunma
Reklam
Kendinden kaçmaya çalışma; başka biri olamazsın. Senin belli bir kaderin ve bireyselliğin var. Tıpkı her parmak izinin tek ve kendine özgü oluşu gibi – o parmak izi başka hiçbirinde olmadı ve olmayacak, sadece sana ait – varlığın için de aynı şey söz konusu. Tek ve kendine özgü bir varlığın var, karşılaştırılamaz; daha önce hiç olmadı, bir daha da hiç olmayacak, o sadece sende var. Kutla onu!
herkes gibi ben de bakıyor muyum görüyor muyum bordasına tutunmaya çalışıp geminin biliyorum aşkları var ama nasıl tarabya'da aşk ya da terman'da kuşkusuz bir sözcük bağlar bizi tarabya'da da terman'da da kendi gerçeğini bulan ermiş kuşkusuz doğruyu söylüyordu bulaştırmıyor hiç değilse gökyüzünü baktığı topraktan kurmuş
Sayfa 78 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, BANA DEĞEN DÜNYA
Karalama defterim
Bugün beni çok şaşırtan ve sinirlendiren bir olay oldu. Tasarımı çok güzel bir düğün davetiyesi gelmiş. Heyecanla açtım, acaba kim evleniyor diye. Çok güzel dini bir söz yazılmış. Ey Yâr…! Duâ Gibisin Gönlümde. Bilirim, “Besmelesiz” Seversem Eğer Seni, Kabul Olmazsın. O Zaman Şahit Ol Dediğime; Seni İki Cihânda da Sevmeye “Bismillahirrahmanirrahim” Altına damadın adı, lakin kadının adı yerine "zevcesi hanımınefendi" denilmiş. Hemen sonra anne babalarının adlarına baktım. Anne adları da yok. Sanırım düğün sahipleri sadece erkekler. Burada amaç nedir? Kadına değer vermek mi, değersizleştirmek mi? Kadınların sesini kısmaya kalkıştınız, şimdi sıra kadının adını kaldırmaya mı geldi? Burada da bu kafa yapısında olan çok şahıs var, kötü bir fikir vermiş oldum ellerine, ama bu saçmalığı paylaşmak istedim.
Benim isteğim ortak bir kurtuluş.
Şu anda da ışık mışık gördüğüm yok. - Nasıl olur? dedi. Nasıl olur anlamıyorum. Capcanlı, kıpır kıpır, tam karşımızda ve bize doğru yaklaşıyor. - Hayır, görmüyorum, dedim. Eğer sen görüyorsan... Omuzlarından tuttum. Amaamı sezdi. - Hayır, dedi. Hayır, kendi yapamadığınız bir şeyi bana yaphrmaya kalkışmayın. - Madem ki görüyorsun ışığı, atla,
Reklam
"Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kâfidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok... Fakat bilmem... Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm..."
168 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Kitap anı, deneme ve Kimi yerde öykü, bir bütün olarak roman, bazen anı ya da öz yaşam diyebiliriz, kim ne şekilde okumak istiyorsa öyle okusun. On bir metinden oluşan kitap birçoğu yol hikayelerinden oluşur. Yolculuk esnasında farklı dillere, dinlere, tanrılara ve devletlere dair bilgilere de yer verilmiş. İnsan ancak yolda kendine geniş bir alan yaratıyor, farklı bakış açıları oluşturabiliyor. Bazen yolculuk yalnız daha kolaydır...Hiç kimsenin yükünü sırtlamadan sadece kendi yükünle ... Başkalarından duyduğumuz anlatılanların şeylerin sınırlı olmasından dolayı anlatılanlara inancağımızı… okuduklarımızın karşılığını onaylamak, anlamak ve öğrenmek görmek ve inanmak için de yola çıkmak gerektiğini ifade ediyor. En çok beğendiğim öykü “ŞİRAZ” Şiraz İran’ın, Fars kültürünün bürün özelliklerini taşıyan en önemli şehirlerinden. Şiraz aynı zamanda Hafız’ın, Sadinin; şarap,şiir ve güllerin memleketi diye söz eder. Düşüncelerimizdeki şablonlardan kurtulmak ve daha çok anlamaya, öğrenmeye çalışmak için farklı kültürleri, yerleri, bölgeleri görmeliyiz. İnsan bilmediğinin düşmanıdır derler. Yolda olanın bir çok güzelliği yanında zorlukları da var tabiki.. Yazarımızın sürekli otobüs, taksiye inmekten binmekten otel,lokanta aramasından şahsen ben yoruldum. Yolda olmak için gençken olması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa Tolstoy’un 82 yaşında yola çıkması ve yolda, üstelik bir tren istasyonunda ölmesi, böyle bir durumla karşılamak istemem.İyi okumalar dilerim.
Yolda Olmak
Yolda OlmakKadir Işık · İthaki Yayınları · 20231 okunma
Mobbing Bank Diyor ki;
Kuklalar Arasında ki Kör Dövüş Kuklacı ile savaşan bir tek Mustafa Kemal Atatürk'ü tanıdı dünya ve insanlık. Gerisi kuklacı lehine kuklalar arası dövüşten ibaret. Kuklacı ile savaşalım diyen çok az olduğu için fırsat büyük. Kuklalar iplerinin oynatıldığı kadar hareket edebilirler. Kukla yaratanlar ve kukla oynatanlar farkını
Kemal Tahir
Kemal Tahir
'i "barış" temalı bir konferans vesilesiyle, aralarında yabancı konukların da bulunduğu bir toplantıda izledim. Sırtını verdiği değerlerden söz ederken mistik bir heyecanı yansıtıyordu. Son üç yüzyıldır dünyada barışı sürekli ihlal edenlerin bizler değil Batılılar olduğunu hatırlattıktan sonra şöyle demişti: "Bizler şamar yemiş bir büyük devletin adamlarıyız. Şamar yememiş birtakım büyük devletlerin bizim tecrübelerimize ihtiyaçları var."
Geceleri köprüden geçmem ben. Kendi kendime verdiğim bir söz bu. Birinin kendine suya attığını varsayın. Yapabileceğiniz iki şey var: Ya onu kurtarmak için arkasından suya atlayacaksınız ve bu soğukta sağlığınızı tehlikeye sokacaksınız! Yahut bırakacaksınız gitsin, o zaman da suya dalmaktan kaçınmanız tuhaf kırıklıklar oluşturacak üzerinizde.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.