Elçiler Yılı olarak anılan hicretin dokuzuncu yılıydı. Medine'ye gelen heyetler içerisinde Yemenliler, hem fazlalığı hem de dini öğrenme hususundaki gayretleriyle Resûlullah'ın takdirini kazanmıştı. Allah Resûlü de kendilerine göndermek üzere bir heyet hazırlamış, bu heyete başkan olarak “ümmetim içerisinde helal ve haram konusunda en bilgili olan kişi” (Tirmizi, Menâkıb, 32) dediği Muâz b. Cebel'i seçmişti. Elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla Yemen'e gidecek olan Muâz (r.a.) bir yandan yönetimde görev alırken bir yandan da dinî konularda halka rehberlik edecekti. Resûlullah, üzerine yüklediği bu ağır sorumluluğu hafifletmek istercesine, her bir vazifeyi ifa ederken nasıl davranması gerektiğini ona ayrıntılarıyla açıklamaya başladı:
“Sen Kitap ehli bir topluluğa gideceksin. Oraya vardığında onları önce, 'Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resûlü olduğuna' şehâdet etmeye çağır. Bu davetine uyarlarsa onlara Allah'ın kendilerine her gün ve gece içinde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Buna da uyarlarsa kendilerine, Allah’ın onlara zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı farz kıldığını bildir...” (Buhârî, Megâzî, 61).
Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezbere bilen Muâz, Hz. Peygamber'in kendisinden Kur'an öğrenmeyi tavsiye ettiği dört mümtaz şahsiyetten biriydi (Müslim, Fedâilüs-sahâbe, 117)
Zamana ve mekâna sığmayan hizmetleriyle ilim önderlerine öncülük eden bu sahabiye Peygamberimizin bir de müjdesi vardı: Muâz, kıyamet günü alimlerin bir adım önünde yer alacaktı (İbn Sa'd, Tabakât, II, 264