Bilinçsizce uykuya devam millet
.. gözüm birden, tam önümde yürüyen bir adamın sırtına takıldı. Herhangi bir insanın sıradan sırtıydı gördüğüm; sokaktan geçen birinin rasgele gözüme takılan gösterişsiz takım elbisesinin ceketi. .. Birden, o adama karşı içimde sevgiye benzer bir şeyler uyandığını hissettim, insanların ortak özelliği olan niteliksizliğin karşısında, işine giden
"Fakir ve önemsiziz, bütün mesele bu," dedi Fazıl tuhaf bir hırsla, "Bizim zavallı hayatlarımızın insanlık tarihinde hiçbir yeri yok. En sonunda şu zavallı Kars şehrinde yaşayan hepimiz bir gün geberip gideceğiz. Kimse hatırlamayacak bizi,kimse ilgilenmeyecek bizimle.
Sayfa 264 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Elli yıl içinde yetmiş milyon insanı yerinden eden, tutsak düşüren ya da öldüren bir çağın her şeyden önce yargılanması gerektiği düşünülebilir. Gene de suçluluğunu anlamak gerekir. Zorbanın daha büyük bir ün uğruna kentleri yerle bir ettiği, galibin arabasına zincirle bağlanmış tutsağın şenlik yapan kent içinde dolaştırıldığı, düşmanın halk önünde hayvanlara atıldığı yapmacıksız çağlarda, böylesine açık yürekli cinayetler karşısında, bilinç sağlam, yargı açık olabilirdi. Ama özgürlük bayrağı altında tutsak kampları, insanlık aşkı ya da üstün insanlık eğilimi ile haklı çıkarılan toplu öldürmeler, bir anlamda yargıyı işlemez duruma sokar. Çağımıza özgü tuhaf bir tersine dönüşle, cinayet suçsuzluk postuna büründü mü, kendini haklı çıkaracak nedenler sağlaması için suçsuzluğu sıkıştırır. Bu denemenin gereği bu görülmedik meydan okumanın varlığını benimseyip incelemek olacak. Suçsuzluk bir kez eyleme geçtikten sonra, öldürmekten geri durabilir mi, duramaz mı sorun işte bunu bilmekte. Bir şey yapabilirsek, ancak yaşadığımız çağda, bizi çevreleyen insanlar arasına yapabiliriz. Önümüzde duran şu ötekini öldürmeye ya da öldürülmesine boyun eğmeye hakkımız olup olmadığını bilmediğimiz sürece hiçbir şey bilemeyiz. Bugün her eylem dönüp dolaşıp dolaylı ya da dolaysız öldürmeye vardığına göre, öldürmemiz gerekip gerekmediğini, gerekiyorsa neden gerektiğini, gerekmiyorsa neden gerekmediğini bilmedikçe eyleme geçemeyiz. Öyleyse her şeyin köküne inmek değil önemli olan. Dünya ne ise o olduğuna göre, bu dünyada nasıl davranacağımız bilmek.
_Kendine gülmeyen ustaya şaşarım. Güler geçerim ona işte. Öz evimde yaşarım. Benzemem hiç kimseye. _İnsanın kendine gülebilmesi; şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun; en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermediler. Belki de kahkaha, bilgelikle birleşecek, geriye yalnızca "şen bilim" kalacaktır. Şu anda
Uyuyor çünkü hepimiz uyuyoruz. Hayat bütünüyle düştür. O da bilinçsiz halde yaşıyor. Ne yaptığını, ne istedigini, ne bildiğini kimse bilmiyor.Yazgı'nın büyümeyen çocukları olarak, hayatı uyuyoruz. İşte bu yüzden, bu duyguyla düşündüğümde,çocuksu insanlığa, uyuyup kalmış toplumsal yaşama,hepimize ve her şeye karşı içimde sonsuz, şekilsiz bir sevgi uyanıyor. Şu an içimi saran, sonuçları ve amaçları olmayan çıplak bir insan sevgisi. Acılı bir şefkat duyuyorum, bizi seyreden bir Tanr'nın duyabileceği cinsten. İnsan denen şu zavallılara, insanlık denen şu zavallı, tuhaf yaratığa yegâne bilinçli varlığın şefkatiyle bakıyorum. Ne yapıyor bu kadar insan? Ciğerlerdeki basit nefesten başlayıp şehirlerin kurulmasına, imparatorlukların sınırlarını surlarla çevirmesine dek hayata dahil olan tüm koşturmacayı, tüm niyetleri, bir gerçeklikle bir başka gerçeklik arasında, Mutlaklığın bir günü ile bir başka günü arasında var olan, kendinden menkul bir uyuklama hali, düşe ya da uykuya benzeyen şeyler olarak tahayyül ediyorum. Ve soyut bir anaç varlık olarak, o uykunun içinde toplanarak bana ait olmuş çocukların üzerine eğiliyorum geceleyin; iyi, kötü ayırt etmeden. İçim sızlıyor, sonsuz bir varlık gibi büyüyorum.
Sayfa 123 - Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı, Paragraf 70Kitabı okudu
Hindistan, İngiltere'nin refahı için vazgeçilmez hale geldikçe milyonlarca Hindistanlı pekala önlenebilir kıtlıklarda, açlıktan can vermeye başlamıştı. İngiltere'nin acımasız ekonomi politikalarından ötürü İngiliz Sömürgeciliği Holocaust'u diye tabir edilebilecek olan bu durumun sonucu olarak 30 ila 35 milyon Hindistanlı açlıktan
Reklam
İngilizler savaş sırasında övünülecek bir yönetim sergilememişlerdi. Demokrasiye hazırladıklarını iddia ettikleri bir ülkeyi askeri diktatörlük ile yönetmişlerdi. İnsanlık tarihinin gördüğü en berbat kıtlıklarından biri olan 1943 tarihindeki Bengal kıtlığına sebep olmuşlardı. Bizzat Churchill'in talimatı ile açlıktan ölmek üzere olan
«Şu kaygı tuhaf bir duygu: Yüreğin atışından sanki kötü soluk alınıyormuş gibi hissediliyor, sanki insan yüreğiyle soluk alırmış gibi...»
Sayfa 105 - ODAKitabı okudu
"Şu kaygı tuhaf bir duygu: Yüreğin atışından sanki kötü soluk alınıyormuş gibi hissediliyor. sanki insan yüreğiyle soluk alırmış gibi..."
Sayfa 105Kitabı okudu
_Tanrı, ilk ateisttir. E. Hubbard _Din, gönüllü köleliktir. Herzen _Burada bir ateist yatıyor. Giyinip kuşanmış hazır, ama gidecek bir yeri yok; ne cennet ne de cehennem. Mezar taşı _Çürümüş bedenimden çiçekler çıkacak ve ben de onların içinde olacağım. E. Mumch _Bir zamanlar ateist olmak istemiştim. Artık vazgeçiyorum. Adamların tatili yok! H.
Reklam
Acılı bir şefkat duyuyorum, bizi seyreden bir Tanrı’nın duyabileceği cinsten. İnsan denen şu zavallılara, insanlık denen şu zavallı, tuhaf yaratığa yegane bilinçli varlığın şefkatiyle bakıyorum. -Ne yapıyor bu kadar insan ?
Atla bakalım uzay gemisine Nine
Altair yıldızının dördüncü gezegenindeki dost canlısı yaratıkların bir uzay gemisi dünyaya gelse ve kibar kaptanları "Bir kişilik yerimiz var; Altair'e dönüş yolculuğumuzda uzun uzun konuşup, ırkınızın tabiati hakkında bilgi edinebileceğimiz tek bir örnek insan verebilir misiniz?" dese, herhalde çoğu insan onlara yakışıklı, akıllı,
CIII-YOLCULUK
Maxime du Camp'a I Hartaya, baskı resme sevdalı çocukların, Evren denk düşer elbet güçlü arzularına. Ah! Dünya ne büyüktür ışığında lambanın! Anıların gözünde ne kadar küçük dünya!
Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Resim