Karşındakini yargılamayı bırakırsan ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulmuş olursun. İyi de ben güçlü filan değilim ki! Böyle vir vir vir konuştuğuma bakma. İnsan başka çaresi olmayınca öyleymiş gibi yapıyor.” “Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler
Jerry hem annesi, hem babası tarafından yıllarca istismar edilmişti. Evinden erken ayrılmış, Donanma' ya katılmış ve birden fazla yanlış evlilik yapmıştı. Otuzlu yaşlarında tedavi görürken, o sert görünümünün altinda gerçekte neden hep denetleyici kadinlar aradığını anlamaya başladı. Onu "idare edebilecekleri" gerçeğine çılgınca aşık olurdu. Sonra kadına boyun eğmeye başlar ve hep kaybeden taraf olurdu. Bir gün seans sırasında ufak bir hatası nedeniyle annesinin, suratının ortasına bir tokat attığını anımsadı. "Lütfen anne, özür dilerim. Ne istersen yaparım. Anne, lütfen," diyerek çaresizce kendini korumaya çalıştığını çok iyi anımsıyordu. Sorgulamadan boyun eğmeye söz verirse, annesi dayak atmayı birakiyordu. Bu anı, eşlerine ve kız arkadaşlarına karşı güç ve öz denetim eksikligiyle bağdaşıyordu. Karşısındaki kadınların öfkesi onu her zaman dehşete düşürür ve ne söylerlerse hemen boyun eğiyordu. Jerry'nin sinir gelişimi annesinin istismarlarıyla ciddi biçimde zarar görmüstü. Ailedeki travma kurbanları neredeyse her zaman, karakterle ilgili yetersiz veya kötü kalıplar görmüş kişilerdir. Sınırlarımızdan geri çekilmek ve sınırlarımıza karşı düşmanca davranmak, travmanın kaynaklandığı yerlerdir.
Reklam
1 düşünce biçiminiz objektif gerçeklere dayanmalıdır 2 değerlendirme ve yaklaşım biçimini size ve problemi çözmeye yardımcı olmalıdır 3 yaklaşım biçiminiz diğer insanlarla Çatışma ve sürtüşmelerini azaltmalıdır 4 değerlendirme biçiminiz kısa ve uzun dönemli amaçlarınıza katkıda bulunmalıdır 5 yorum biçiminizin size duygusal bir çatışma ve
Sekiz gün ne evden çıktı, ne de dairesine gitti. Hasta, hem de çok hastaydı; ama bedensel hasta olmaktan çok ruhsal bakımdan rahatsızdı. Bu sekiz gün, onun için tam bir cehennem oldu. Herhalde bunlar öbür dünyadaki hesabına sayılacaktı onun. Öyle dakikalar olmuştu ki, İvan İlyiç rahipliğe girmeyi bile aklından geçirdi. Hem gerçekten olmuştu bu... Bunu düşünürken hayal gücü alabildiğine işliyordu. Hayalinden toprak altında hafif seslerle okunan ilahiler, açık bir tabut, ufak bir hücrede tek başına bir hayat, ormanlar, mağaralar geçiyordu. Fakat bilinci yerine gelince, bunların saçma bir abartıdan doğduğunu kendi kendine itiraf ediyor, hareketinden utanıyordu. Hemen bunun ardından existence manqéz'si' zihnine saplanıyor; bunalım yeniden baş gösteriyordu. Sonra gene bütün ruhunu utanç kaplıyor, birdenbire yerin dibine girmek istiyordu. Aklına gelen düşünceler ürpertiyordu onu... Daireye gittiği zaman hakkında neler söyleyecekler, neler düşüneceklerdi kim bilir? Kulaktan kulağa fısıldaşmalar, artık onu bir yıl, on yıl, bütün ömrünce kovalayacaktır. Bu olayı, gelecek kuşaklar da öğrenecektir... Tabansızlığı o derece ileriye vardırıyordu ki, neredeyse Semyon İvanoviç'e gidip affını dileyecek dostluğunu yalvaracaktı. Kendini asla mazur görmüyor, tersine, alabildiğine yeriyordu. Aslında özür bulamıyordu, zaten aramaya da utanıyordu.
" Ya sizden derin bir pişmanlıkla, gönülden tövbe ederek özür dilesem?" "En ufak bir faydası olmaz. Madem şeytanla yoldaşlık ediyorsun, bedelini ödersin."
Sana ufak bir tavsiye... Asla görünüşün yüzünden kimseden özür dileme.
Reklam
Metin ortada... Kimseden çıt çıkmıyor. Sanırım tüm Cumhuriyetçiler memnun! "Aman dokunmayın, Tayyip Erdoğan gitsin yeter ki" diyenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. Şöyle bir bakıyoruz... Elli iki sayfalık metinde bir 'millet'ten bahsediliyor ama bu milletin ismi yok! Tüm metni inceliyoruz, metinde tek bir yerde dahi 'Türk' ifadesi yok! Peki ya Atatürk? O da yok! Diyorsun ki "Atatürk yok", "Olsun canım, CHP'yi kuran Atatürk zaten" diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan Atatürk devrimleri var mı? Yok! Ülkenin her yerini saran, âdeta paralel onlarca devletçik kuran tarikat ve cemaatlere karşı en ufak bir söz var mı? Yok! Emekçinin yanında yer alan bir vurgu var mı? Yok! Sığınmacılarla ilgili, Suriyelilerin ve Afganların ülkede yaratabileceği herhangi bir soruna işaret edip, çözüm önerisi sunan bir ifadeyi arıyoruz. Onu da bulamıyoruz. Peki ne var? "Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri'nin Türkiye ile ilgili vermiş olduğu kararların derhal uygulanacağı" var mesela. Yani, Osman Kavala serbest, Selahattin Demirtaş serbest! Başka? AİHM'e "Haksız yargılandım" deyip başvuran ve siyasi saiklerle kazanan yüzlerce FETÖ'cü... Mahkemeden FETÖ'cüler lehine patır patır çıkarılan kararlar, devleti FETÖ'den özür dilemeye kadar götürür. Tazminatların ardı arkası da kesilmez... Gören var mı bunu, yok!
Hayatımızdaki zor insan bir Narsist mi? 1.Bencildir (dünya onun etrafında dönüyormuşçasına davranır) 2.Her şeyi kendine hak görür (kuralları o koyar o çiğner) 3.Aşağılayıcıdır (küçümseyicidir, zorbaca davranır) 4.Israrcıdır (her ne istiyorsa) 5.Güvensizdir (ona iyi davranmanızın nedeni konusunda kuşkucudur) 6.Mükemmelliyetçidir (katı yüksek standartlar - tam olarak istediği gibi olmayan şeyleri tümden reddeder) 7.Kendini beğenmiştir (sizden ve diğer insanlardan üstün olduğuna inanır, yanınızda kolayca sıkılır) 8.Onay arayıcıdır (sürekli övülmeyi ve doğrulanmayı bekler) 9.Anlayışsızdır (sizin içinizde ne hissettiğinizi anlamakla ilgilenmez ya da anlayamaz) 10.Pişmanlık duymaz (içten bir özür dileyemez) 11.Takıntılıdır (ayrıntılar ve ufak ayrıntılara çok fazla kafa yorar) 12.Bağımlıdır (zararlı alışkanlıklardan vazgeçemez, bunları kendini yatıştırmak için kullanır) 13.Duygusal olarak kopuktur (duygusallıktan uzak durur) Eğer bu 13 maddeden 10 veya daha fazlasına işaretlediyseniz, yaşamınızdaki zor insan büyük olasılıkla açık uyum bozucu narsisizm ölçütlerini karşılıyor demektir.
_Şeytanla anlaşmak, yani Nevrotik kişinin kendi benliğinden vazgeçmesi, ruhunu satmasına karşılık gelmektedir. Psikiyatride bunu "kişinin kendine yabancılaşması" olarak adlandırıyoruz. Tıpkı bellek kaybı ve kişiliksizleşmede olduğu gibi kişi, kimlik duygusunu yitirmiş, kendine aidiyeti kalmamıştır. Sanki bir sis bulutu icindeymiş gibi
Hayatı, Hüznü ve Sevinciyle Paylaşmaya...
İnsanın iletişim hålinde olduğu kimselere karşı takındığı hoş tavrı daha da özenli bir şekilde eşine göstermesi, saygılı ve ölçülü davranması, hissettiği sevgi ve muhabbeti dile getirmesi, iltifatta bulunup ufak iyilikleri bile büyük bir minnetle kabul etmesi ilişkiye yapılacak duygusal yatırımlardır. Ayrıca kaba ve küstah ifadelerden, küçük düşürücü tavırlardan kaçınmak, hoş olmayan bir davranıştan sonra özür dilemek, af dinlendiğinde bunu kabul etmek, kırgınlıklar var ise bunu uzatmamak için çabalamak gerekir.
Sayfa 37
Reklam
"İyi misin?" Başımı salladım. "İyiyim,'' dedim, "Beni merak etmek zorunda kaldığın için özür dilerim. Sadece ufak bir zehirlenme..." Ege birkaç saniye hiçbir şey söylemeden öylece ekrana baktı. Yüzünde enkaz altından çıkarılmış gibi bir ifade vardı. Binalar yıkılmış, yıkıklarının altında kalmış, o enkazdan çıkarılmış ama unutulmayacak bir hasar almış gibi... "Sen iyi ol, korkmamın bir önemi yok.."' Kaşlarımı çattım. Bir dakika... Bir gariplik vardı. Konuşmasında, yüz ifadesinde kurduğu cümlelerde, şu halinde bir gariplik vardı.
Şimdi Uşak’tayız. İzmir'e doğru harekete devam edeceğiz. Her taraf yanıyor. Topları ile, tüfekleri ile düşman kıtaları geliyor. Uğradıkları yer­leri bir şey bırakmaksızın yakıyorlar. Halk canını dağlara atarak, köyle­rin, şehirlerin dışına kaçarak kurtarabiliyor. Her tarafı yangın kaplamış. Bir akşam vakti Banaz'dayız. Karargâhımla oraya henüz yeni gelmiştim. Geç vakit bir ufak kafilenin, bir esir kafilesinin Banaz’a getirildiğini gör­düm. Kafile içinde bir tümen kumandanı varmış. Yunan kumandanını bana getirdiler. Yanında bir de tercüman var. Vazifeniz nedir, diye sordum. Ben karargâhın önünde, dışarıda ayakta duruyorum. Kafileyi seyrediyo­rum. Filan tümenin kumandanı, dedi, kendisini tanıttı. Etraftaki yangım gösterdim: «Niçin yakıyorsunuz, muharebede böyle şey var mı?» dedim. «Şimdi siz bir tümen kumandanısınız. Bu kıtaat sîzindir. Sizi Divanıharbe veri­rim ve kurşuna dizerim. Harp kanunları, her türlü kanunlar bunu emreder. Halka böyle muamele yapılır mı?» Ben sözlerimi bitirince, Yunan Kumandanı tercümanına beni sormuş, bu adam kimdir, demiş. Cephe Kumandanı İsmet Paşa, demişler. Bunu duyar duymaz hemen selam vaziyetine göçti. Bana selam verdi. Çok özür diledi. Söz dinletemiyoruz, orduda zaptırapt kalmadı, herkes bildiğini ya­pıyor, hiçbir suçumuz yoktur, dedi. Velhasıl uzun boylu özür diledi. Pekâlâ dedim, bıraktım. Yapacak başka bir şey yok.
Bedeninin yorguluğun üstesinden gelmesiyle içinde ufak da olsa bir umut hissi belirdi. Sorumluluğunu yerine getirebilme umudu. Canını verip onurunu koruyacağına dair bir umut. Kıpkırmızı batan güneş ışığı ağaçların yapraklarına yansıyor ve etraf adeta bir yangın yeri gibi parlıyordu. "Gün batımına kadar vakit var. Beni bekleyen biri var. Azıcık bile şüphe duymadan sessizce beni bekleyen biri var. Bana güvenen biri var. Benim hayatımın ise hiçbir önemi yok. Özür dilemek için arkadaşımın arkasından kendimi öldürmem hiç kimseyi iyi hissettirmez. Bana bahşettiği güvenin karşılığını vermem gerek. Şu an tek önemli şey bu. Koş Melos!"
217 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.