188 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Yazar ile tanışma kitabım oldu
Deli Gömleği
Deli Gömleği
. Kitap 12 öyküden oluşuyor. İsmini aldığı öykü ise kitabın son öyküsü. Yazarın çocukluk-gençlik zamanları Kapalıçarşı esnaflarının arasında geçmiş. Çok insan tanımış çok insan görmüş belli ki. Sağlam tespitleri var. Yarattığı karakterlerin ruh hallerini güzel tasvir etmiş. Ne var ki tüm öykülerinin ortak bir kaç konusu var: yalnızlık, ölüm, intihar. Karakterlerin yaşamları farklı farklı ama bu üç öge ortak özellikleri. İlk birkaç öyküden sonra sizi karamsarlığa düşürüyor. Hatta ‘Kaçacak yer yok’ , ‘Geceyarısı Yarım Gece’ , ‘Deli Gömleği’ gibi öykülerinde psikopatolojik vakalar var. Kişiler bazen öyle donuk ve düz ki, sonunda anormal davranışlara varacak bir eylemde bulunacağını tahmin etmek çok kolay. Biraz ipucu gibi olacak ama kişi çoğu yerde ya kendini ya da bir başkasını öldürüyor. Sürekli sonu kötü biten hikayeleri art arda okumak yerine, araya başka kitaplar sıkıştırmanızı tavsiye ederim bu kitabı okuyacaksanız. Beni etkileyen; ‘Tutku’, ‘ Geceyarısı Yarım Gece’ ve ‘Bir Zamanlar Samatya’da’ öyküleriydi. Bu kitabı
bidünyakitapgrubu
bidünyakitapgrubu
vesilesiyle edindiğim tatlı kitap arkadaşım
Şeyda Madenli
Şeyda Madenli
hediye etmişti.
Deli Gömleği
Deli Gömleği
ve yazarın birkaç kitabı daha. Onlara da sıra geliyor. Tekrar teşekkür ediyorum
Şeyda Madenli
Şeyda Madenli
. Sayesinde yeni bir kalemle tanıştım. Yaşasın kitap yoldaşlığı! Keyifli okumalar.
Deli Gömleği
Deli GömleğiGüray Süngü · Ketebe Yayınları · 2021926 okunma
Bir Zamanlar Samatya’da…
Kimsenin bir şey anlamayacağından emin olduğumuz için konuşuruz bazen. Nasıl olsa bitmiştir hikaye, ömür, adı her neyse…
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Bir Zamanlar Samatya’da…
Sana aşığım. Sana aşık olmasaydım eğer bunca yıldan sonra ayrılalım demezdim. Ama sana aşığım ve bu yenilgiyle yaşayamıyorum.
Sayfa 114Kitabı okudu
Bir zamanlar Samatya’da
Neden bahsettiğimi düşünüyor olmalı, bunları ne amaçla söylediğimi. Zamane insanının hastalığı; sohbeti, muhabbeti bilmiyorlar, unutmuşlar. Bir şey anlatılıyorsa, anlatılan bir sebebe, bir amaçla dayanmalı onlara göre. Etkilemek, beğenilmek, faydalanmak, falan filan. Paylaşım diye bir şey yok. Sohbet sandıkları şeylerde bir kaç plastik kelime öbeği. Kıl, tüy… Onun saçı, bunun telefonu, diğerinin sevgilisi. Yazık, o kadar da pırıltılı bakıyorlar ki.
Sayfa 111Kitabı okudu
TIMARHANE BANA NEYZEN TEVFİK’İ TANITTI Neyzen Tevfik (1879-1953) Onu tanımayan yoktur sanırım o kuşakta ve bizim kuşakta. Yeni kuşak merak sarsa, belki biraz tanıyabilir onun kişiliğini şiirlerinden... Görmek mümkündü onu Beyoğlu’nda, Havuzlu Beyazıt Meydanı’nda, Küllük Kahvesinde, Kumkapı’da, Samatya’da... İstanbul’un her yerinde, her
Bir Zamanlar Samatyada
Küçük elleri vardı, uzun bir boynu vardı. Beni kendisine âşık edecek bunlar gibi nice özellikleri vardı. Ben zaten gördüğümle kalmadım onu o arka mahallenin dar sokaklarından birindeki izbe evde. Âşık da oldum, haddimeymiş gibi. Gençtim, senin kadar belki, toydum. Hiçbir şey bilmiyordum, dünyadan haberim yoktu. Her şey benim kalbimin ve hislerimin etrafında döner sanıyordum. Dönmedi. Beni sevmedi. Ne acı bir kelime. Bu yaşta bile dillendirince ölesi geliyor insanın. Kusacak gibi oluyorum. Beni sevmedi. Beni sevmedi. Ben onu anlattım, içimi anlattım, beni görsün, sevsin diye. Beni zengin kıldılar onu anlattığım kelimeler sebebiyle. Sevmedim zenginliği. Daha çok kelime, daha çok acı, daha çok umut. Umut ettikçe derinleşen acı. Ne kadar uğraştım, çabaladım, didindim, hayat bana çabaların karşılığı olarak hep istemediklerimi verdi.
Reklam
Bir Zamanlar Samatyada
Güzel anlar çabuk geçiyor. Sonrası sıkıntı. Dolaşmaya çıktım gündüzleri. Çabuk yoruluyorum, hemen bir yerlere çökmek istiyorum. Yalnız başıma oturup insansız, kelimesiz kalmak. Bir taraftan da ürkütüyor bu. Özellikle kelimesizlik. Kelimelerim var benim, sadece onlara sahibim. Onlar elimden alınırsa ne yaparım?
Bir Zamanlar Samatyada
“Diken, ilk kitabınızı değil mi? Çok basit bir soru olmadı mı? Başımı salladım. “Kapkaranlıktı. Büyülenmiştim. Çarpılmıştım. Son kitabınızsa geçen sene yayınlandı bildiğim kadarıyla. Zeval. Daha aydınlık. İnsanlar daha mutlu. Ben şey soracaktım… İntihar etmeyeceksiniz, değil mi? “ Anlayamadım. Tepki vermedim yine de. “Benim anladığım o ki, sizin artık umudunuz yok. Siz kati bir yalnızlık içindesiniz. İntihar etmeyeceksiniz değil mi?” Sonra gitti. Çayını içti, cevap alamadı, biraz eveledim geveledim, yine gel, konuşuruz dedim, gitti. Böyle geçti günler. İntihar edecek miyim? Düşünmemiş miydim hiç? Yüzüme vuran olmamıştı. Ne cesurmuş. Cahillikten. Bir daha gelmedi. Sanmam. Ben kendimi öldüremem. Gerekçem yok. Gerekçenin olmaması yeterli mi? Ya yaşamak için… Gerekçe…
Bir Zamanlar Samatyada
“Ben maddi anlamda zenginim aslında ama burada oturuyorum, zenginlikten ve zenginlerden de pek hoşlanmam. Halleri, hareketleri, tavırları hoşuma gitmez. Hayatı algılayış biçimlerini sevmem. Açıkçası hakir görürüm onları. Zengin olabilmek ya da zenginliklerini muhafaza edebilmek için didinip duranları.” dedim. Neden bahsettiğimi düşünüyor olmalı, bunları ne amaçla söylediğimi. Zamane insanın hastalığı, sohbeti, muhabbeti bilmiyorlar, unutmuşlar. Bir şey anlatılıyorsa, anlatılan bir sebebe, bir amaca dayanmalı onlara göre. Etkilenmek, beğenilmek, faydalanmak, falan filan. Paylaşım diye bir şey yok. Sohbet sandıkları şeylerse birkaç plastik kelime öbeği. Kıl, tüy… onun saçı, bunun telefonu, diğerinin sevgilisi. Yazık, o kadarda pırıltılı bakıyorlar ki.
Bir Zamanlar Samatyada
“Annen nasıl görüşüyor musunuz?” Çok sık görüşürler anneleriyle ama benim bilmemi istemezler. Kırılacağımı düşünürler. Çelişkili bir durum. Bir insanın kırılacağını biliyorsan bir eylem sonucunda, o eylemden vazgeçmen mi gerekir, o eylemi, o insanı kırmayacak hale getirmen mi gerekir, o eylemi gizlemen mi gerekir? Bizimkiler gizlemeyi tercih ediyor. Zaten vazgeçilmez, insan annesinde vazgeçebilir mi? Ayrıca ben kırılmam da tabii ama onlar anlayamazlar bunu. Kendi değerlerine göre ölçer biçerler, normaldir, kıskanacağımı, benimle az görüşmelerini sorun edeceğimi, hatta belki onları zorlayacağımı düşünürler. “Ara sıra görüşüyoruz, iyiymiş.” “İnsan annesiyle ara sıra mı görüşür, sık görüşün biraz.”
Reklam
200 syf.
7/10 puan verdi
Kitap oldukça değişik bir üslup ile kaleme alınmış, bazı kısımları anlamak için tekrar tekrar okudum. On bir tane hikaye anlatılıyor. Kısaca bu hikayelerden bahsetmek istiyorum. 1)Kaçacak Yer Yok: Kelimelerini, sözlerini içine yazan sesiz bir adam. Bir arkadaşının olayı üzerine kendine gelip her şeyden uzaklaşmayı seçip eşi ile dağ başına
Deli Gömleği
Deli GömleğiGüray Süngü · İz Yayıncılık · 2019926 okunma
200 syf.
7/10 puan verdi
Güray Süngü’nün hafif sıklet ama kalben ağır İnsanın Acayip Kısa Tarihi isimli uzun hikâyesini okudum ilkin, sonra Düş Kesiği romanı geldi. Yazdıklarının Oğuz Atay’ın izinden gittiğini söylemek yanlış değil; ama okudukça görülüyor ki Güray Süngü’yü bu kadarla özetlemek yazara haksızlık. Yazar etkilendiği isimlerin özelliklerini taşırken ayrı bir
Deli Gömleği
Deli GömleğiGüray Süngü · İz Yayıncılık · 2019926 okunma
Daussıla
Bugün de Potsdam’dan süzerken Potsdam’ı, Yaktı yine içimi kimsesizliğin gamı. Gözlerim inhinasız uzayan caddelerde, Dedim: Bu soğuk şehir nerde, İstanbul nerde?.. Ve istedim birazcık size de dert yanmayı, Hayalen memlekete doğru bir uzanmayı... Burda her şey: Şehirler ve insanlar nursuzdur; Alamanlar, âdeta besili bir domuzdur. Sokaklar
Sayfa 155Kitabı okudu
Bir Zamanlar Samatyada
Ne yaptın deniz? Neden yaptın? Kapkaranlıktı, çünkü ben o kitabı yazarken âşıktım. Tepeden tırnağa acı içindeydim. Ama umut vardı doğru. Umut aşkın olduğu yerde vardır çünkü. Artık aydınlık. Çünkü artık umudum yok. Umudum olmadığı için ne aşkı ne acıyı anlatamıyorum. Geriye teknik ve bir de çiçeklerle böcekler kalıyor. Bu da beni öldürüyor. Seni ne öldürdü Deniz? Aşk ve acıyla yoğrulmuş kelimelerin vardı da onları mı yitirdin sen de?