Önceleri her deneyimin bir anı olarak beynin bir bölgesinde daima saklandığı ancak önemli bir bölümün anında geri çağrılmaya olanak vermeyecek şekilde erişime kapatıldığı düşünülürdü. Bu görüşün kaynağı ise temelde beyin cerrahı Wilder Penfield'ın 1903'lardan1950'lere kadar Kanada'da gerçekleştirdiği bir dizi deneydi. Panfield, Montreal Nöroloji Enstitüsü'nde yaptığı ameliyatlar sırasında, beynine sondayla dokunduğu hastalarda sıklıkla kuvvetli duyguların (çocukluk dönemine ait güçlü kokular, abartılı mutluluk, bazen de hayatın ilk dönemlerine ait, çoktan unutulmuş bir sahne) tetiklendiğini fark etti. Bu bulgular ışığında beynin, yaşadığımız her bilinçli olayı ne kadar önemsiz olursa olsun kaydedip sakladığı sonucuna varıldı. Ancak şimdilerde, anı hissini yaratan etkenin çoğunlukla uyarının kendisi olduğu, hastaların bir olayı hatırlamaktan çok, bir tür halüsinasyon gördükleri düşünülüyor.
Kesin olansa aklımızda, aklımıza kolayca getirebildiğimizden çok daha fazlasını sakladığımızdır. Küçükken yaşadığınız mahalleyle ilgili çok şey hatırlayabilirsiniz ama geri dönüp içinde biraz dolaştıktan sonra, mutlaka yıllardır aklınıza gelmemiş özel ayrıntılar hatırlarsınız. Yeterince zaman ve doğru yönlendirmeyle içimizde ne çok şey sakladığımızı öğrenebilsek herhalde hepimiz hayretler içinde kalırdık.