Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kızlık zarı gibi saçma bağlarla kendilerini doğal eğilimlerine teslim etmekten kaçınan, hamilelikten ya da eşine hakaret etmekten, daha da beteri, onun şanına leke düşürmekten çekinen kadınlar pek saftır! Sen gördün Eugenie, evet, böyle kadınların ne kadar enayi olduğunu hissettin, hem mutluluklarını hem de yaşamın tüm zevklerini en gülünç önyargılarla nasıl alçakça kurban ettiklerini gördün. Ah! Düzüşsünler, zarar görmeksizin düzüşsünler! Biraz sahte şeref, ciddiyetten uzak dini umutlar onun gösterdiği fedakârlıkların verdiği zararı telafi edecek midir? Hayır, hayır, erdem, ahlâksızlık, tabutun içinde hepsi birbirine karışır. Birkaç yılın sonunda, kamu birilerini daha fazla yüceltirken ötekileri mahkûm mu eder? Yoo! Hayır, bir kez daha, hayır, hayır! O zavallı, zevk almadan yaşamış olarak son nefesini verir, ne yazık ki, telafisi imkânsızdır artık.
Dua
Allah' im! Yüceler Yücesi Allah' im! Kendisiyle dügümleri çözeceğin, kederleri gidereceğin, tasa, gam ve hüzün sebeplerini yok edecegin ve talepleri gerçeklestirecegin bir salât ile Efendimize (s.a.v.) salât eyle. Ah Rabb'im! Kendimi düzeltme, nefsimi islah etme imkânlarindan beni mahrum eyleme! Bana öncelikle dua kapilarini ardina
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
Günümüz çocuk edebiyatı üzerine
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında kağıt bi­raz ucuzlayıp çocuklarda okuryazarlık oranları hızla yükselince, çocuk edebiyatı da çocuk­ların gerçekten ne istediğini dikkate almaya başladı. Peri masallarının insanı içine çeken açlığı dizginlerinden boşalıp, geliştirilen yeni matbaalarla bir araya gelince çocuk roman­larının önü açıldı. Çocuklar için
Sayfa 34 - Domingo
EFELYA ROMANI HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ... Film Yönetmeni Sinan Tabanlı yazdı... Genk / Belçika Arada su gibi içtiğim Kürk Mantolu Madonna'yı saymazsak eğer uzun zamandır Türk diliyle yazılmış bir roman okumamıştım, Mehmet Ağabey'in Efelya'sı elime geçene dek. Ortalık herhangi bir moral çerçevesi olmayan sığ, karanlık tarafçı bohem
Müsaade et sana biraz daha bakayım… Son bir kez daha bakayım, böyle.
Clay'in yanına döndüğünde, lafı ağzında gevele- meden doğruca aklındakini söyledi. Randevu ve diğer saçmalıklara ayıracak zamanı yoktu zaten. Julia ne istediğini bilen bir kadındı.. "Şimdi durum şu; gecenin kalanında ne olacağı ile ilgili bazı fikirlerim var. Bakalım bunlar senin aklında- kilerle örtüşecek mi?" "Yatay bir
Sayfa 27
Reklam
...İnsanoğlunun dünya yüzündeki geçiciliğini ilk kez fark ettiği andı bu. Daha sonra sık sık düşüneceği bir şey. Biraz erken ya da biraz geç ölmenin bir anlamı olmadığına göre, yaşamanın amacı neydi? Zaten yok olacak kumdan şatolar yapmak neye yarıyordu? Büyük bir mücadele içinde olan insanlar böyle şeyler düşünmüyor, kendilerini hayattaki başarılarına adıyorlardı. Ama insanın temel duygusu buydu. Yeryüzü korkusu, yaşam ürkekliği, geçici olmanın yarattığı yürek burkulması. Yani boşluk, büyük bir boşluk.
Sayfa 218Kitabı okudu
Gün ışığını ilk kez ücra bir inde görmüş, ilk savaşlarını kar tavuğuyla, gelincikle ve vaşakla yapmış olması boşuna değildi Beyaz Diş’in. Yavruluk günlerinin Lip-lip ile yavru köpekler sürüsünün eziyetleriyle geçmesi de boşuna değildi. Başka türlü olsaydı o da başka türlü olurdu. Lip-lip diye bir köpek olmasaydı, yavruluk dönemini diğer köpek yavrularıyla birlikte geçirip köpeklere daha çok benzeyerek ve köpeklerden daha çok hoşlanarak büyüyebilirdi. Boz Kunduz’da biraz sevgi ve şefkat olsaydı Beyaz Diş’in doğasının derinliklerindeki çeşitli iyi ve hoş özellikleri ortaya çıkarabilirdi. Ama öyle olmadı. Beyaz Diş’in hamuru, olduğu şey haline gelene kadar böyle biçimlendi; aksi ve yalnız, sevgisiz ve acımasız, bütün türünün düşmanı bir köpek.
Spinoza
Spinoza'ya göre Tanrı dünyayı bir kez yaratıp sonra da yarattığı şeyin yanıbaşında duran biri değildir. Hayır, Tanrı dünyanın kendisidir. Bazen bunu biraz daha farklı ifade eder Spinoza. Dünyanın Tanrı'da olduğunu vurgular. Bunu yaparken de Havari Pavlus'un Areopagos tepesinde Atinalılara yaptığı konuşmasına işaret eder. 'Çünkü onda yaşıyoruz, onda hareket ediyor, onda var oluyoruz.' demişti Pavlus. Ama gel, biz Spinoza'nın kendi düşüncelerini izleyelim. En önemli eseri 'Geometrik Yöntemle Temellendirilmiş Etik' adını taşır."
Sayfa 282 - Pan
"Yani siz bana kardeşim yerin altında mı diyorsunuz?" dedi Araz bir kez daha dehşet içinde. "Şu an kardeşiniz nerede bilmiyorum Araz Bey. Ben size sadece bildiklerimi anlatacağım, eğer dinleyecekseniz." Seden bozularak önündeki kağıtlara döndü. ''Tamam, anlatın." dedi Araz, "Kusura bakmayın, az önce kardeşimin yerin altında olduğunu öğrendiğim için sinirliyim biraz." Araz'ın iğneleyici cümlesi Seden'i utandırırken anlatmaya devam etti.
Reklam
EFELYA ROMANI HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ... Film Yönetmeni Sinan Tabanlı yazdı... Genk / Belçika Arada su gibi içtiğim Kürk Mantolu Madonna'yı saymazsak eğer uzun zamandır Türk diliyle yazılmış bir roman okumamıştım, Mehmet Ağabey'in Efelya'sı elime geçene dek. Ortalık herhangi bir moral çerçevesi olmayan sığ, karanlık tarafçı bohem
Ama ölüm öyle mi?...sessizce alıp gidiyor. Çığlık bile atamadan kalıyorsun. Her gün mezardasın. Belki derinlerden bir inilti, yakarış, sevgi sözü! Durmadan konuşmaya başlıyorsun. Yaşarken anlattığın ne varsa, bu kez daha bir tutkuyla saatlerce anlatıyorsun. Çaresizliğin mucizesi başlıyor. Bir süre sonra şuna inanmaya başlıyorsun; ben yaşadığım sürece Hatice'de yaşayacak. Yazıyorsun, şiir, ağıt, neye dilin dönüyorsa. Kiminle ne konuşursan konuş, söz Hatice'ye geliyor. Nereye gidersen git, yanında Hatice. Bütün şarkılarda adı geçiyor. Eğer böyle olmazsa, Hatice gerçekten ölmüş olacak. Bunu anlıyorsun birden. Bir gün ben de yanına gidene kadar yapabileceğim tek şey, onu bu dünyada tutacak ne varsa yapmak. Ne varsa, dediğim de şiir işte. Hayal ve hatıra. Erken öldü. Eksik kalan hayatını "üç bokta beş harf" tamamlamaya çalışıyorum. Buna inanmazsam Hatice gerçekten ölecek! Ben öldükten sonra bunların hiç birini yapamayacağım. Onun için gizlice gökyüzüne yüzümü çevirip, "ne olur biraz daha zaman" diyorum.
Duş alıp üzerimi değiştirdikten sonra masamda duran mumlardan birini yakıp saçlarımı kurutmak için aynanın önüne geçtiğimde uzun uzun aynaya baktım. O an içimde yaşadığım bir yükselişle banyodan çıktım ve kendimi odamdaki masanın başında buldum. Çekmecede bulduğum bir makası elime alp bir kez daha aynaya doğru ilerledim. İçimdeki belirsizlik ve hiçbir yere ait olamama hissi beni öfkeli bir ruh haline sokmuştu. Şu ana ve şu dakikaya dair tek hissettiğim öfkeydi. Saçlarımı uçlarından biraz kestim ve aynadaki Kumru'ya baktım. "Hatırlıyor musun?" dedim kendi kendime, "Annenin saçlarını uzatmana izin yılları..." Sonra elimdeki makası saçlarıma bir kez daha yaklaştırdım. O an kapının çalmasıyla irkildim ve makas elimden kayıp lavabonun içine düştü.
Bir sabah kimselere bir şey söylemeden, göç vaktini kaçırmış, suskun, yorgun ve keder­li bir kırlangıç gibi alıp başını uzaklaştı. Biraz daha bekleseydi kanatlarında o dermanı bulamayacaktı. Umut niyetine sırtında taşıdığı bir çift kanat, zaman geçtikçe zayıflayacak, gitgide çürü­yecek ve ruhunu zehirleyen bir belaya dönüşecekti. Uzunca bir süre doğru zamanın gelmediğini düşünmüştü muhtemelen. Oysa gidenler her daim geç kalmıştır. Gitmek derdine bir kez düşen için artık kalmak da yaradır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.