Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dünyaya dair
Bir otel odası kadar bana aitsin Bir mağara gibi hiç kimseye Herkese bir deniz gibi Biliyorum sadece bir emanetsin. Bir şarkı gibisin dünya! Çoğu zaman hüzün makamında Coşkulu bazan da Kimi zaman bir öğle vakti gibi Sıkıntılı ve sabit Geçen zamanlar bitmeyen bir beste Tarih bir nakarat sanki. Ben herhangi bir savaşta herhangi bir asker olsam da herhangi bir asker Benim de payıma düştü Biraz mavi biraz ümit. Güneş bir kez daha batarken sulara Bıkmadan bir kez daha Biriken kızıllıkta biraz da Benim kanımdan katkı var.
Sayfa 85 - 3. Baskı; İstanbul, 2008Kitabı okuyor
Adımlarıma hız verirken, yabancı bir yüz buldum karşımda. Kimdi o? Ayaklarıma indi yabancının gözleri, daha sonra tırmandı yukarı doğru. O an fark ettim açıkta kalan saçlarımı. Eteğimi utançla serbest bırakıp, yazmamı düzelttim. Ayaklarıma indi yeniden gözleri ve anlamadığım bir bakış attı. Acımış mıydı? Belki de... Biraz yaklaştığımda mavi gözlerini gördüm. Tarif istersiniz şimdi benden ama ben hiç deniz görmedim ki. Yağan yağmur damlaları gibi de değildi. Yaz günü gördüğüm gökyüzü fazla açık, mavi elbisem daha koyuydu..
Ephesus yayınları
Reklam
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Bütün bu dünya, yoksulların kulübeleri veya kodamanların gösterişli saraylarıyla bütün bu yapılar, bütün bunlar, bu alacakaranlık altında, koyu mavi gökte hafif bir buğu gibi biraz sonra silinip gidecek bir masal düşüydü sanki... Güçlü bir heyecanın etkisi altında yüreğine sıcak bir kan dalgası dolarak titredi. Bütün bu yaşam curcunasını, mutluluğuna dayanamayan zavallı Vasya'nın neden aklını bozduğunu, ilk kez anlıyordu.
Sayfa 60 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
“Gözlerin ne renk senin?” diye kısık bir sesle sordu. Güneşe bakınca ela, sana bakınca fena. “Mavi.” Hayır anlamında kafasını salladı. “Sadece mavi olamaz,” deyip bana doğru biraz daha yaklaştı. Gözümün rengini çözmeye çalışıyormuş gibi bakıyordu. “Mavinin hangi tonu ki bu?” diye kendi kendine sordu. “İlk defa görüyorum.” Bu kadar dikkatli bakması, yerimde rahatsızca kıpırdanmama neden oldu. “Babam,” dedim kurumuş dudaklarımı ıslatıp. “Babam hep okyanus mavisi derdi.”
Sayfa 97 - Artemis Milenyum YayınlarıKitabı okudu
Reklam
MÜTHİŞ BİR TREN Kıraathanenin camları önüne oturmuşlardı. İki arkadaştılar. Nargilelerinin marpuçlarını emerek susuyorlardı. Zayıf olan, lülenin ateşini nargilenin kehribar ağızlığıyla düzeltti. Bir-iki nefes daha çekti. Marpucu sardı. Nargileyi önünden itti. Bu, yüzü karanlık, karışık bir adamdı. Kalın kaşları vardı. Bu kaşların altında
...Zaten biz hep isyan ettik haksızlığa, tam bağımsızlık istedik hep, tam bağımsız bir ülke ve tam bağımsız sevdalar, tam bağımsız aşklar, tam bağımsız kadınlarımız olsun istedik... Deli dolu yağmurlar gibi, hiç yorumlayan ak başlı kartallar gibi, boranlar gibi kadınlarımız olsun istedik...Baharın ortasında kardık biz, ayazın ortasında, tarlada çocuklarını emziren anaların alnını yakan güneştik, sözdük halk türkülerinin ezgilerinde, acıydık kurtuluş savaşında, candık, canandık, ama hep biraz isyandık...
Sayfa 60
Duygular insanın içinde kendiliğinden varolmaz. Onları Yaratıcı yaratır.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim." "Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..." "Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu. "Hadi şimdi bunu da käğıda
Sayfa 298Kitabı okudu
"Şaşırtıcı bir şekilde mükemmel," diye mırıldandı. "Cazi- beni hafife almışım." Tam anlamıyla utanç verici olsa da bir göz tarafından ye- nip bitirilmek heyecan vericiydi. Huzursuzlanmaya başladığın- da, Daniel yırtarcasına gömleğini başından çekip çıkardı, daha sonra çizmelerini çıkarmak için eğildi. Gergin kasları bronz
Sayfa 224
Reklam
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben İşte şu begonya, işte yalnızlık İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda İşte yok oluşumdan doğan kent Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız Ben dediğim koskocaman bir oyuk Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki Yetişip
-Sen bakma Haberci. Her şeyi bilir bu gavurlar! Söylemek işlerine gelmiyor namussuzların..! -Bilirim dedi Haberci. Doğruyu söylemek kimsenin işine gelmez.. -Hem söylesek de ne olacak, diye ekledi. Dinleyen mi var ki? -Özgür rakısından bir iki yudum alıp biraz da tepeden süzer gibi baktı Haberci'ye, Dinleyen olsun olmasın, dedi, doğruyu kendine söyler insan..
-Ama söz değil mi?.. Çünkü önünde sonunda bir ara eve dönmemiz gerek! -Söz veriyorum, -dedim gülerek... -Gidelim öyleyse! -Gidelim. -Göğe baksanıza Nastyenka, bakın! Yarın harika bir gün olacak; gök ne kadar mavi, hele şu ay! Bakın: Sarı bulut şimdi ayı örtecek, bakın, bakın!.. Ah, hayır sıyırıp geçtiler. Ah şuna bir baksanıza!.. Ama Nastyenka buluta bakmadı, ağzını açmadan oraya mihlanmış gibi duruyordu; bir dakika sonra biraz ürkekçe bana sokuldu. Elleri avucumda titriyordu. Ona baktım... Bana daha da yaslandı. O sırada yanımızdan genç bir adam geçiyordu. Adam birden durdu, dik dik bize baktı ve sonra birkaç adım daha attı. Yüreğim yerinden fırlayacaktı... -Nastyenka, -dedim kısık bir sesle,- bu kim Nastyenka? -O işte, -diye yanıtladı fısıldayarak, bana daha da sokuldu ve daha sıkı sarıldı... Ayakta zor duruyordum. -Nastyenka! Nastyenka! Sensin gerçekten! -diye ses- lendi biri arkamızdan ve aynı anda genç adam bize doğru birkaç adım attı. Tanrım, o ne çığlıktı! Nastyenka nasıl da titredi! Ellerimden nasıl da kurtulup ona koştu!.. Orada ölü gibi kalakalmış, ikisini izliyordum. Ama Nastyenka, adama elini pek gönülsüzce uzattı, sarılışına da pek tutuk karşılık verdi, sonra birden yine bana döndu, ok gibi, şimşek gibi yanımda bitiverdi ve daha ben ne olduğunu anlayamadan boynuma sarılıp içten, coşkulu bir şekilde beni optü. Sonra tek sözcük etmeden yine ona döndü, adamı elinden tuttu ve çekip götürdü. Uzun süre orada arkalarından bakakaldım... Çok geç meden gözlerimin önünde yitip gittiler.
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Nisan
Ama bugün biraz daha fazla oyalanacaktı parkta, çünkü herkesin dediği gibi nisan ayında gökyüzü daha bir mavi oluyordu.
1.376 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.