Kocası Martin de aynı düşleri görüyordu. Her sabah birbirlerine ülkelerine dönmenin dehşetini anlatıyorlardı. Sonra, kendisi gibi iltica etmiş Polonyalı bir kız arkadaşla konuşurken Irena bütün sığınmacıların, istisnasız hepsinin aynı düşleri gördüğünü anladı. Önce, birbirini tanımayan insanların bu gece kardeşliği karşısında duygulandı, daha sonra ise biraz sinirlendi: Nasıl olur da bir düşteki mahrem deneyim kolektif olarak yaşanabilirdi? Öyleyse, ruhun tekliği neredeydi? Ama cevabı olmayan sorular neye yarar. Bir şey kesindi: Binlerce sığınmacı aynı gece boyunca, sayılmayacak kadar çok çeşitlemeleriyle hep birden aynı düşü görüyordu. Sığınmacılık rüyası: 20.yüzyılın ikinci yarısının en tuhaf olgularından biri
Sayfa 17
"Ben de bir mucize görmek isterdim," dedim. Beocca sinirlendi ve "İşte, senin zayıf yanın bu," dedi. "Biraz inançlı olmalısın, mucizeler inanmayı kolaylaştırır. Tanrı'yı mucizelerde değil, inançla bulmak çok daha iyidir." "O halde mucizeler neden var?"
Reklam
Okunması ve ibret alınması gereken bir olay
Düğününün üzerinden birkaç ay geçtikten sonra Amr b. As oğlu Abdullah'ı ve gelinini ziyarete gitti. Gelinine sordu: "nasıl oğlumdan memnun musun?" Asr-ı saadetinin aileye ait izlerini hayatımıza taşıyoruz. Gidip o evi karıştırmıyor, gelininin kusurunu bulmuyor, gelinin yaptığı yemeği kusur bulmuyor. Ne yapıyor peki? Oğlunun iyi davranıp davranmadığını soruyor. Bir gelin böyle soru soran bir kayınbabayı sevmez mi? Kayınbabaya karşı hürmeti ziyadeleşmez mi? Elbette asr-ı saadet'in her hali bize bu manada mesajlar verir. Gelin hanımın sözü şu: " Allah senden de ondan da razı olsun. Vallahi ben ondan çok razıyım. Onun tek bir kusuru var. Çok namaz kılar, çok ibadet eder, çok oruç tutar. Sabaha kadar Kur'an okur. Öyle olduğu için beni biraz ihmal eder." Bu cevap karşısında Amr b. As biraz sinirlendi. Oğluna orada fırça attı. Ondan sonra oğlunun elinden tutup efendimizin huzuruna getirdi. "Ya Resulullah! Ben oğlumu kureyş'in soylu ve güzel bir hanımı ile evlendirdim ama oğlum böyle böyle davranmış, ibadete dalmış sabahlara kadar Kur'an okumuş dua etmiş gündüzleri oruç tutmuş ve hanımını ihmal etmiş" dedi. Bunun üzerine efendimiz şöyle buyurdu; "ey Abdullah! Ben senin için güzel bir örnek değil miyim? Ben de bazen oruç tutarım, bazen tutmam. Gecenin bir vaktinde Rabbimle baş başa olurum ama ailemle de vakit geçiririm. Unutma, her hak sahibinin sende hakları vardır. Bedenin bir hakkı var, ailenin bir hakkı var, komşularım bir hakkı var; tabii ki Allah'ın bir hakkı var. Sana düşen her hak sahibine hakkını vermendir. Bu benim yolumdur. Kim benim yolumdan yüz çevirirse benden değildir...
Sayfa 61 - 61-62Kitabı okudu
Can'ın yalanları...
"Can da ilk günler, ona sık sık telefon açıyordu. Sonradan bu haberleşmeler seyrelmeye başladı. Tam dört gün, ondan ses soluk çıkmadı. Ela bu sürede, türlü kuşku, kaygı ve korkulara tutsak oldu. Geceleri uyku tutmuyordu. Bu da onu hasta ediyordu. Sonunda Can onu aradı... çalışmanın on beş günde biteceğini sanmıyorum. Ela sinirlendi ama belli etmedi: 'Birkaç gün uzarsa da aldırma.' Can... ağzındaki baklayı çıkardı. Bak canım, çok üzgünüm ama, sanırım ben bir aydan önce dönemeyeceğim. Ela başından vurulmuşa döndü: '...Sen beni düşünme... Evde seni bekleyeceğim. Tatilimizi eylüle erteleriz. Bozcaada eylülde daha güzel olur.' Can kararsız ve biraz da soğuk bir ifadeyle: 'Sen bilirsin,' dedi. Ela, o anda, Can'ın bu tutumunu yorumlayamadı. Ama eylül başlarında her şeyi anladı. Can onu arayarak... Öncelikle seni çok özlediğimi söylemeliyim. Gözlerim varlığını, kulaklarım sesini, bedenim bedenini, soluğum soluğunu özledi... Ancak, tüm bunlara karşın, korkarım kavuşmamızı biraz daha ertelemek zorundayız... Buluştuğumuzda sana vereceğim öyle güzel bir haber var ki! İnan bana, bizi çok parlak bir gelecek bekliyor! O günler geldiğinde, bugünleri gülerek anacağız."
Sayfa 348 - Altın KitaplarKitabı okudu
Dün İstanbul'a indim, dönüşte ne tuhaf şeyler işittim vapurda. Hepsi paralarını dışarlara kaçırıyormuş, hem de kimler, milyonları varmış İsviçre, Amerika bankalarında. Memleketlerinden korkuyorlar demek. Demek, kaçmakta akılları fikirleri. Paraları Hollanda'daymış bazılarının, Almanlar el koymuşlar, ama sonra bizim efendilere cemile olsun diye yollamışlar Amerika'ya. Almanya Amerika'yla harbediyor, ama ordan oraya para gidiyor. Para: vatansız. Paraya sahip olan vatanlı mı? Hem, biraz da vaziyet şöyle gibi: onlar paranın sahibi değil, para onların sahibi. Sonra bir şey daha duydum, dehşetli sinirlendim: sözde, İsviçre'ye deyip Almanya'ya buğday yolluyormuşuz. İnsan eti yiyenlere memleketimin buğdayını yedirenlerin Allah belasını versin.
Sayfa 474 - YKYKitabı okudu
Paradigmalarımız doğru da olsa yanlış da, tutum ve davranışlarımızın, sonuç olarak da başkalarıyla ilişkilerimizin kaynağıdır. Bir pazar sabahı New York metrosunda başımdan geçen küçük çaplı bir paradigma değişimini hatırlıyorum. Herkes sessizce oturuyordu. Birtakım insanlar gazete okuyordu, bazıları düşüncelere dalmış, bazıları da gözlerini
Reklam
148 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.