Ömer, kendimle biraz da olsa ruhsal durumunu özdeşleştirdiğim karakter. Tutunamayan, bağlanamayan ve kabul etmeyen.
Hayatın amacını arıyor ama sadece kafasının içinde ve düşünceler üzerinde atlayarak yapıyor bunu. Büyük bir tutku arıyor yaşama devam edebilmek ve tutunabilmek için. Kendi kendine kararlar vererek bunu yapabileceğinin, yaptığı şeyleri, bakış açısını değiştirerek yapabileceğinin farkında değil.
Daldan dala atlarken yaptıklarını isteyip istemediğini bilmiyor, hayatının akışında bilinçsizce sürükleniyor ve hayatın akışı onu nereye götürürse götürsün sorumluluğu almıyor, o akışına kapıldığı hayatın kendisinin olduğunu kabul etmiyor. Günah keçisini dış dünyasından seçemediğinde ise içinde bir şeytan olduğuna kendini inandırıyor.
Ömer gibi insanlara bazı yönlerden imrenirim, hayatlarında bizden çok yaşıyorlar çünkü. Ama yıkıma sebep oluyorlar, en başta kendi hayatlarının yıkımına sonra onlara gerçekten sevgi duyup hayatlarının bir kısmını (veya hepsini) onlara ayıranların hayatlarının yıkımına.
Macide. Duygularını bastırarak iradesini koruyan, ne kadar cesur olursa olsun son ana kadar harekete geçmeyen bir karakter.
Ömer'in enerjisine kapılıyor, içini görüyor ama 'ama yol nassıl güzel' diye devam ediyor. Belki de hayatından sıkılıp yeni heyecanlar arıyor. Ya da sadece aşık oluyor. İçten içe hayatını Bedri ile devam ettirmek istediğini biliyor.
Kitapta Ömer'den çok Macide'ye sinirlendim. İradesinin bu kadar güçlü olduğunu kabul ederken ipleri başkasının veya hayatın eline verişine kızdım. Dude nerde girl power?