Hissettiğimiz en güçlü duyguların diken gibi çok sivri uçları vardır. Battıklarında huzursuzluğa ve hatta acıya neden olur. Bu duyguların sadece beklentisi veya korkusu içimizde dayanılmaz bir kırılganlığı tetikleyebilir. Yaklaştığını biliriz. Birçoğumuz için bu sivri uçların neden olduğu kırılganlık ve acıya ilk tepkimiz, huzursuzluğa dayanmak ve hissetmek yerine uzaklaştırmaktır. Bunu hissizleşerek ve en hızlı rahatlamayı sağlayan ne varsa onunla acıyı körelterek yaparız.
O; görülmek, duyulmak anlaşılmak, fark edilmek isterdi. Yüzey yapıda özenle gizlenen yaralarına dokunulsun ve onlar sarılsın isterdi. Birçoğumuz gibi...
Seçimlerimizle kendi hayatımızı yaratıyor olduğumuz gerçeği başlı başına büyük ve altından kalkması zor bir işmiş gibi gelir. Bu nedenle birçoğumuz seçim yapmıyormuş gibi yaparız.
Bu noktada Sartre’ın bir lafını hatırlatmak isterim; “Yapmamız gerekmeyen tek seçim, seçim yapmanın kendisidir.” Yani seçim yapmadığımızı iddia etmek en iyi ihtimalle kendimizi kandırmaktır. Seçim yapmadığımızı iddia ettiğimizde bile bir seçim yapmış oluruz; yaptığımız seçime sahip çıkmamayı seçeriz.