“Tek isteğim, olduğum gibi sevilmekti!”
Uzun bir aradan sonra Broadway Müzikallerinin benim için en sarsıcısı olan Operadaki Hayalet kitabıyla karşınızdayım. Yıllar önce İngilizcesini okumuş, etkisinde kalmıştım. Ancak dünya turu haberlerinden sonra bir kere de anadilimde okuyup tartmak istedim.
Gotik edebiyatını oldum olası sevip aşk hikayelerinden de görür görmez kaçan bir insanım. Bu kitabın başında da biraz sallandım, bitirmek istemedim. Sanırım birçoğumuz için de hayatındaki insanlarla bağdaştırmadığı müddetçe, oldukça karışık anlatılmış bu aşk trajedisinin pek çözülebilirliği yok. Sıkıcı gelirse de şaşırmam.
Kitabı bitirmeye yaklaştığımda oldukça sarsıldım. Aşk gerçekten ne? Bir delilik; takıntı hali mi? Veya garantilere göre hareket ettiğimiz tamamen mantık çerçevesinde yaşanabilecek bir duygu mu?
Müzikle aşkın bu kadar güzel harmanlandığı; çocuksu Raoul’un ve hayaletimiz Erik’in Christine’e duydukları bu geri dönülemez duyguların ve entrikaların içine tamamen çekileceğinizden eminim.
Sizi öldüreceğinizi bildiğiniz tutkulu bir aşkı mı tercih ederdiniz? Yoksa sizi öldürmemek için uğraşacak huzurlu bir aşka mı teslim ederdiniz kendinizi?
Müzik ve tutkunun nefis derecede güzel harmanlandığı muazzam bir aşk trajedisi isteyenler için en doğru adres, Operadaki Hayalet.
“Bil ki, tepeden tırnağa ölümden ibaretim ben, seni taparcasına seven bir ceset.”