"Bizlere başkaları tarafından sunulan bir geleneğin, kasten ya da farkında olmadan cahili olduğumuz bir geleneğin,
bizi nasıl şekillendirdiğinin ayırdına varmıştım"
"Dağda yaşamanın getirdiği bir hâkimiyet duygusu, bir mahremiyet ve tekbaşınalık, hatta bir egemenlik algısı vardr. O uçsuz bucaksız diyarda saatlerce bir başınıza yelken açabilir, çamların, çalıların,kayaların üstünde süzülebilirsiniz.
Safi enginliğin doğurduğu bir dinginliktir bu; bizzat cesametiyle sukûnet sağlayan, insandan ibaret olanı ehemmiyetsiz kılan bir dinginlik. Gene'i şekillendiren.
işte dağlara mahsus bu hipnoz, bu insani dram teskiniydi."
"Geçmiş güzeldir çünkü insan asla bir duyguyu yaşadığı anda anlamaz. Duygu sonradan açılıp, genişler. Bu yüzden de şimdiyle ilgili tamama ermiş duygularımız yoktur, sadece geçmişle ilgili vardır." kitabın başında yer alan bu cümleler kitabı özetler mahiyette. Kesinikle duygularımız geçmişte yaşar günümüze nefes alır. Yazarın çocukluğundaki ayrıntıları bu denli hatırlaması beni çok şaşırttı. Kimse kötü anılarını aklında yutmak istemez.? Bence bu çok cesurca. Bir diğer cesurluk, bu kadar olanaksızlık içinde olanaklarını yaratmaya çalışması ve en güzel şekilde kullanıp güzel üniversitelerden mezun olması takdire şayan. Gerçek bir yaşam hikayesi olması ayrı bir güzellik. Tüm ezilen, bastırılan, aile terörüne maruz kalan tüm çocukların da kendi'lerini bulmaları Dilek'iyle.
"Topluluk narsisizmini görebilmek bireysel narsisizmi görebilmekten daha zordur. Birisinin çıkıp da başkalarına şunları söylediğini düşünelim: "Ben (ve benim ailem) dünyanın en üstün insanlarıyız; bizden temiz, bizden zeki, bizden iyi, bizden dürüst insan yoktur, öteki insanların hepsi pis, aptal, ahlâksız ve sorumsuzdur." Pek çok kimse bu insanın kaba, dengesiz, giderek deli olduğunu düşünecektir. Oysa bağnaz bir konuşmacı, kitlenin karşısına çıkıp da "Ben" ve "benim ailem" yerine ulus (ya da ırk, din, siyasal parti vb.) koyarak bir konuşma yaparsa ülkesini, Tanrı'yı vb. seven bir insan olarak övülecek, değerli bulunacaktır. "