Herkesle birlikte bulunmakla birlikte, herkesten biri olma mecburiyeti taşımadığımızı anlarız. Yani her kim söylenen sözün özünü kavramaya çalışır, verilen değer yargılarının isabetli olup olmadığını tartar, yaşanılan hayatın, insan ilişkilerinin haklı olup olmadığını sorgulamaya başlarsa o kimse artık avamdan biri olmaktan yavaş yavaş çıkacaktır. Ahaliyi meydana getiren "sürü"nün sürüklenen bir birimi durumundan çıkacaktır. Ancak bu yükselişin bir ön şartı var: Meselelerin hakikatine ulaşma çabası gösteren kişi artık başının çaresine paçasını kurtarmak üzere değil, zâtını, özünü, kendi özünün bağlı olduğu öz bütününü korumak üzere bakan kişidir. Bilgiyi dönen çarkın uygun yerine yerleşmek için öğrenen kişi, öğreniminde hangi yüksek seviyeyi tutturmuş olursa olsun, hangi makamı işgal ederse etsin sıradan, avamî bir kişidir ve diğerleri ile birlikte sürüklenmektedir.
Batı medeniyeti ve İslâm, biri diğerini tehdit eden iki kavrayış ve açıklayış biçimi, evrenin düzeni hakkında iki zıt yaklaşım olarak canlılıklarını korurlarken yerküre üzerinde bulunan bütün diğer yorumlar ölü kültürler haline geldiler. Bu çok açık bir gerçek olduğundan Batı medeniyeti ölülere itibarını iade etmekte hiç sakınca görmedi. Bugün bile gerçek yüzü ile İslâm'ın Batı için ölümcül derecede korkutucu, Budizm, Şamanizm, Taoizm gibi inanışların ise sevimli sayılması bundandır.
Halkı Müslüman olan bütün ülkelerde dış görünüşü Batılılara benzeyen seçkin bir zümre vardır, bunlar bütün Müslüman toplulukların karar mekanizmalarına hâkimdirler.