Kadınların gülüşleri dolaştı odalarda. Fakat bütün gülüşlerin birbirine benzediğini, çünkü kehribar salonun kadınlarının henüz isimsiz olduklarını fark ettim. Yazmaya devam edişim bu yüzden. Çünkü o zaman başıma gelecekleri bilmiyordum. Lanetlere ve kendini yazan öykülere inanan biri değildim henüz. Bu yüzden isimleri ararken aklıma sızan karanlığa direnmedim. Daldığım ilk ağulu uyku bu oldu.
" Bu oldu, düşle gerçek, aynı yastığa koydular başlarını. Aynı ocağa girip bir arada kavruldular. Biri kuş oldu, biri şehper, birlikte uçtular. Aklımı da bıraktım peşleri sıra... "
Ayşegül Çelik’in okuduğum ilk kitabıydı. Çok kısa sürede okuyup bitirdiğim bir kitap oldu.
Kitabın içinde birden çok hikaye var. Her biri 3-5 sayfadan oluşuyor. Fakat hikayelerinde işlediği duygular çok güzel. Tasvirlerini çok beğendim. Her bir karakteri birbirinden
güzeldi. Ben en çok sanırım o küçük kız çocuğunu sevdim. Sevdiği çocuğun Hızır peygambere yazdığı dileği ararken Hızır peygambere yakalanışı... O saf, temiz sevgi ve severken ki çaresizlik.
Hikayelerdeki kimi duygularda kendinizi kaybediyor, sonra bambaşka bir şekilde buluyorsunuz. Aşkı, ölümü, çaresizliği, hüznü her bir cümlede hissediyorsunuz. Çok alıntı yapardım fakat bütünlükten çıkarmak zor olduğu için kaldı.
Severek ve bir çırpıda okuyabileceğinizi düşünüyorum. İyi okumalar...
“Bu oldu, düşle gerçek, aynı yastığa koydular başlarını. Aynı ocağa girip bir arada kavruldular. Biri kuş oldu, biri şehper, birlikte uçtular. Aklımı da bıraktım peşleri sıra...”