"Şol gökleri kaldıranın
Donatarak dolduranın
“Ol!” deyince olduranın
Doksan dokuz adı ile.”
İçimi yeni doğan bir bebeğin yanakları kadar yumuş yumuş yapan, kitabı okuduğum süre zarfınca beni İskoçya'da, Londra'da,kırlarda, sakura ağaçlarının altında yürüten, aylarca beklenen yaz güneşi gibi içimi ısıtan, uçmayı özleyen yaralı bir
İki kuruşluk çay bardağı dolusu servetimize, lafta çok baktım yok insanlığımıza, çalmayı en çok sevdiğimiz enstrüman olan çenemize, kanaat bildiğimiz zeka sefaletimize, hoşgeldiniz gelişmek nedir bilmeyen Türkiye’mize!
Sefanızı da mümkünse saray yönünden «Elbette Viyana’daki Schönbrunn Sarayı’ndan bahsediyorum» aşırıverin, ışıkları kapatayım
Kitap inceleme konusunda çok iyi değilim açıkçası ama beğendiğim kitaplar hakkında genelde inceleme yapmaya çalışıyorum elimden geldiğince, en azından söz konusu kitabı okumak isteyen olursa belki bir faydam dokunur diye. Diktatörlük sendromu da bu beğendiğim kitaplar arasına dahil oldu. Bugün sabah 7 sularında başlayıp öğlene doğru bitirdim ve
Susup birkaç dakika kıpırdamadan otursa, çok dinlendirici bir görüntü sunacak. Öyle bir şey olsa sanırım ona bakmaktan hoşlanırım; hayır, eminim bundan, çünkü yavaş yavaş onun kaydadeğer derecede sevimli bir yaratık olduğunu anlamaya başladım.