Yalnızlık hiçbir zaman sizinle birlikte değildir; her zaman sizsizdir, ancak çevrenizde bir yabancı varken olanaklıdır: yer ya da kişi, ne olursa olsun, sizi tümüyle görmezden gelen, sizin de onu tümüyle görmezden geldiğiniz bir yabancı; öyle ki isteminizle duygunuz kaygılı bir belirsizlik içinde yitik, asılı kalır; sizinle ilgili her doğrulama durduğu için, bilincinizin özdenliği de durur. Gerçek yalnızlık, kendi başına yaşayan, sizin için ne izi ne de sesi olan, böylece de yabancının siz olduğu bir yerdedir.
Gerçekten de alışılmadık, yeni bir biçimde yalnız olmak istiyordum. Düşündüğünüzü tam tersi bir biçimde; yani kendimsiz, bu yüzden de çevremde bir yabancıyla.
Yo, hayır, babamın yürümemi istediği yolu seçmeye karşı çıkmıyordum. Tüm yollara giriyordum. Ama yürümeye gelince, yürümüyordum. Her adımda duruyordum; önüme çıkan her çakıl taşının ilkin uzağında duruyor, sonra giderek yaklaşıyor, yaklaşıyor, çevresinde dönüyordum; başkalarının benim için aşılmaz bir dağın, hatta kuşkusuz içinde yerleşebileceğim bir dünyanın boyutlarını edinen o çakıl taşına hiç aldırmaksızın yanımdan geçip gitmelerine şaşıyordum.