GERÇEK SEVGİ / HİKAYE
Dervişe bir gün sormuşlar: – Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Size farkı gösteriyim deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Derviş şöyle bir şart koymuş: – Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz. Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler. Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar. Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş. Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar. Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara; – İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır.
ne edersen kendine
İslam dünyasının gelmiş geçmiş en ünlü bilim insanları arasında yer alan ve tıp alanında önemli hizmetler veren İbni Sina vehim gücünün ispatında kullanmak üzere bir deney yapar. İki kuzuyu iki ayrı kafese koyar. Aynı koyundan, aynı batında doğan, aynı cüsse, aynı kiloda iki kardeş kuzu. Üstelik kuzulara aynı yem, aynı miktarda verilir, yani ikisi arasındaki tüm hayat şartları eşittir. Fark iç dünyalarındadır. Oraya bir üçüncü kafes daha koyar. İçinde de bir kurt… Ünlü hekim, kurt kafesini öyle yerleştirmiştir ki, kuzulardan ancak biri görebilir kendisine iştahla bakan vahşi hayvanı… Günler haftalar geçerken, kurdu gören kuzu giderek huzursuz olmaya, iyi yem yememeye ve iyi uyumamaya başlar. Günden güne zayıflar, çelimsizleşir ve ölür. Kurdu görmeyen kardeşi sağlıkla büyür, gelişir oysa… İbni Sina, kurdu gören kuzunun korkunun verdiği huzursuzluk ve gerginlik yüzünden, hayat düzenini kaybettiğini ve bu yüzden öldüğünü söyler ve "Onu öldüren içindeki korkuydu" der." ..ve kitabına not düşer.. "Gereksiz korku, endişe, kaygı, stres ve paniğin insan bünyesine verdiği zararı başka hiçbir şey veremez." *** İktibas
Reklam
Artık gitmek gerek!
Bir turna katarı geçiyor sevgilim,görüyor musun ?Görüyor musun dağları çekilmiş ve kokuyor coğrafyam.Yüzümde çok geç kalmış bir devrimin buruşuk izleri.Ne yana dönsem eksik bir türküye sarılan insanlar görüyorum.Nereye gitsem dilleri ve gözleri bir birine benzeyen kadınlar ve adamlar.Peki bunlar neden korkmuyorlar ? Neden ölmüyorlar ?Dön baba dön
Okumadan geçmeyin..
OKUMADAN GEÇMEYİN.. [Saliha Bir Eş İstiyorum] Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti .........derken annem açtı yuva kurma konusunu. Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. .komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu ......duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim
"Anlarsın ki; Aslında kimsenin farkı yok kimseden. Sadece biri daha iyi yalan söyler, biri daha iyi oynar oyununu."
Can Yücel
Can Yücel
Sen sen ol!
Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına her giren insana “bu benim şarkım bak” diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın. Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “acaba burda mi” diye kokuyu
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.