İkinci Misal: Avrupa'nın asr-ı âhirde en meşhur bir feylesofu Prens Bismark diyor ki:
"Ben bütün Kütüb-ü Semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif olmalarına binaen beşerin saadeti için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm) Kur'anını umum kütüblerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur. Böyle bir eser beşerin sözü olamaz. Bunu Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm) sözüdür diyenler, ilmin zaruriyatını inkâr etmiş olurlar. Yani Kur'an Allah kelâmı olduğu bedihîdir."
Yanlışlık, hukukçu aydınların hem kendilerini hem de
başkalarını kandırarak kitaplarında, hükümeti olduğu gibi,
yani başka insanları sömüren bir insan topluluğu değil de
bilimin söylediği gibi yurttaşların tümünü temsil eden bir
topluluk olarak göstermesinden kaynaklanıyor. Bunu o kadar
uzun zaman iddia ettiler ki, en sonunda kendileri de bu
söylediklerine inandılar; ve onlara hükümetlerin adil olmaları
zorunluymuş gibi geldi. Ancak tarih gösteriyor ki Sezar'
dan Napolyon'a, Napolyon'dan Bismark'a kadar hükümet,
özünde hep adaleti ihlal eden güç olarak davranmıştır, başka
türlüsü de olamaz. Şiddet uygulamak üzere kandırılmış ve
yetiştirilmiş ve bu konuda kullanılmaya hazır insanları
-askerleri- emrinde bulunduran ve onlar aracılığıyla başkalarına
egemen olan kişi ya da kişiler için adaletin hiçbir
bağlayıcılığı olamaz.