İbrahim'e mektuplar 3
21.10.2023 Cumartesi Hatırşinas'tayım. Radyoyu açmayı ihmal etmedim; yine türkü açtım, ama haberlere denk geldim. İsrail, Filistin, öfke- yeni bir şey yok. Ölmek var. Yorgunum. Bitmeyen bir yorgunlukla geçiriyorum günlerimi. Pembe renkli B12 haplarımı her gün misafir ediyorum. Bir farkı var, elbette; okulda bana iyi geliyor- hele de nöbetçi
“…sokakların, evlerin kapıların, pencerelerin… Hatta tanıdıkların ve akrabaların, hatırlandığından daha küçük, daha sığ, daha karanlık olduğunu gözlemleyince irkildi. Acaba hatıralar her şeyi daha büyük, aydınlık ve güzel mi gösteriyordu?” Sophia veya Tüm Hikayelerin Başlangıcı. Rafik Schami, Suriye’den çıkan en ünlü yazar, aynı zamanda Alman edebiyatının da yaşayan en üretken isimlerinden bir tanesi. Hristiyan-Arap olan yazar 1970 yılında siyasi baskılardan dolayı ülkesini terkediyor ve Almanya’ya yerleşiyor. Sophia’da da hayatının bu dönemine ilişkin pek çok otobiyografik unsur yer alıyor. Ülkesi Suriye’nin hiç bitmeyen toplumsal fırtınalarının ortasında anlayış ve uzlaşıyı merkezine alan bir hikaye anlatıyor Schami. Doğu masallarının insanı içine çeken o mistik havası ve Avrupa edebiyatının incelikli üslubu ile çok yakınımızdaki bu kültüre bir bakış atmamızı sağlıyor. İyimserlik rüzgarlarının estiği dönemlerde güçlü Arap kadınlarını okumak umut vericiydi. Bu kitapta aşka, ihanete, umuda, iyilik ve kötülüğe dair hassas bir denge vardı. 1970 yılı Esad rejiminden günümüze dek gelen çok katmanlı bir dönem romanıydı Sophia. Eserleri yaklaşık 30 dile çevrilen evrensel bir yazar Rafik Schami. Doğu masallarını sevenlere tavsiye ederim. 🧡
Reklam
İçimde bir karanlık bir ateş var sanki Yarım kalan bir hikaye bir ukte gibi Bitmeyen bir kitap ölen bir çocuk gibi Yolda kalan yolcu susan bir adam gibi
.... Umutsuz bir sağlıklı yaşam takıntısı: “Wellness” Modern çağın mecburiyetleri olarak bize dayatılan kuralları düşünmeye pek vakit ayırmıyoruz. Bu kuralları genellikle ya sorgusuz sualsiz uyguluyoruz ya da uygulamayı beceremediğimiz için acı çekmeye başlıyoruz. Bu kurallar dizisinin başında ise ne yiyip içtiğimize, ne kadar yürüdüğümüze veya
Tamamlanmamış her aşk, hatırlamaya mahkum bir hikayedir. Gözlerimizdeki o ışıltı, dokunamadığımız eller, duyamadığımız fısıltılar... Her biri, yüreğimizin en derin köşesinde saklı kalan, bitmeyen bir özlemin parçaları. Bu yarım kalan sevdalar, gökyüzüne ulaşamayan yıldızlar gibidir, ulaşılmaz ve sonsuz. Bir bakışta başlayıp, bir ömür süren bekleyişler... Kavuşmaları mahşere kalmış, zamanın ötesindeki bir aşkın bekçileri. Her veda, bir sonraki buluşmanın hayaliyle çırpınırken, her buluşma, belki de son kez sarılmanın hüznüyle yoğrulur. Ve işte, zamanın kıyısında duran bu aşıklar, kavuşmanın sadece bir ümit olduğu bu dünyada, belki de ancak mahşerde birbirlerine kavuşacaklar. Orada, zamanın ve mekanın son bulduğu yerde, tamamlanacak tüm yarım kalmış sevdalar. Ama şimdilik, her hatıra, her özlem, her bekleyiş, sadece kalplerinde yaşayan birer hikaye olarak kalacak. Mahşere kalan bu kavuşma, aşkın en saf, en temiz haliyle yankılanacak sonsuzluğun derinliklerinde.
Kalp!
Uzun zaman önce bir hikâye yazdım içimde. Duraksayan duygularıma karşı bir kalbi korudum durmadan. Uçurumun kenarında ölmüş bir kız çocuğu tekrar ölmek istedi belki de. İnsan duygularından gidemeyince, canından gitmek istiyormuş sanırım. Ağlamak bâzen ilaç kadar etkili oluyor kuruyan kalbimize. Bir çiçeğin solması gerekiyor kimi zaman, bir
Reklam
82 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.