_Faşizm, tüm yetkilerin tek kişide toplandığı baskıcı ve gerici bir sistematiktir. _Her insan faşisttir. İnsanlar aldatılmadı. Sadistçe, faşist diktaları arzuladılar ama Neden? _Freud, “Ruh Çözümlemesi” adını verdiği özel bir yöntem keşfederek, ruhsal yaşama egemen olan etkenleri buldu. Freud’un buluşları, evrensel ve ölümsüz ahlak değerlerinin
Turgut Cansever'e göre, mimarînin ilk şartı, maddi varlık alanına, biyo-sosyal alana, insanın psişik yapısına ve inanç dünyasına ait bütün etkenlerin, Yaratılış'ın yapısında mevcut hiyerarşiler içinde, bir bütün olarak ele alınmasıdır. Mimari, bu çerçeve içinde ahlâk ve inanç dünyamızın ayrılmaz bir parçasıdır. O halde "mimarî alanında yüz yıldır cereyan eden en önemli olay, bu gerçeğin kaybedilmiş olması, gelecek olan en önemli olay da bu idrakten hareket edilerek yapılacak olan mimaridir."
Reklam
Turgut Cansever’e göre, mimarinin ilk şartı, maddi varlık alanına, biyo-sosyal alana, insanın psişik yapısına ve inanç dünyasına ait bütün etkenlerin, Yaratılış’ın yapısında mevcut hiyerarşiler içinde, bir bütün olarak ele alınmasıdır. Mimari, bu çerçeve içinde ahlak ve inanç dünyamızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Sayfa 127Kitabı okudu
Açıklayayım: şeftali, şeftali olarak doğar, leopar dünyaya leopar olarak gelir, ama insan tüm üyle insan olarak doğ­ maz, başkaları ona yardım etmezlerse hiçbir zam an da in­ san olmaz. Niçin? Çünkü insan, yalnızca biyolojik, doğal (balıklarla leoparlar gibi) bir gerçeklik değildir, aynı za­ manda kültürel bir gerçekliktir. Kültürel çıraklık olm aksı­ zın, her şeyden önce, her kültürün temeli (insanlığımızın temeli) olan dil olmaksızın, insanlık olmaz. Biz insanların yaşadığımız dünya, dilden, simgelerden ve yasalardan olu­ şan bir dünyadır (Onlarsız yalnızca iletişim kuram am akla kalmayıp, çevremizi kuşatan şeylerin anlamını da yakalaya­ mayız). Ama hiç kimse tek başına konuşm ayı öğrenemez (yemek yemeyi ya da çişini etmeyi -sözcüğü bağışlayın- tek başına öğrenebileceği gibi), çünkü dil insanın doğal, biyo­ lojik bir işlevi değildir (açıkça görüldüğü gibi, temeli bizim biyolojimizde bulunsa da), başka insanlardan kalıtım yo­ luyla aldığımız ve öğrendiğimiz kültürel bir yaratıdır.
Necip Fazıl'ın Başyüceliğinde idare
Yönetim ve Ekonomi Necip Fazıl'ın Başyücelik Devleti bir "Yüceler Kurultayı ve onun tarafından seçilen bir "Başyüce" tarafından yönetilir. Yüceler Kurultayı, "milletin; dinde, fikirde, sanatta, ilimde siyasette, müspet bilgilerde, ticarette, askerlikte, idarede, işte, hülasa insan kafasının arayıcı ham lelerini ve idrak
Varlığın 4 Düzeyi
20. yüzyılın başlarında Yeni Ontoloji ekolünün tekrar açıklığa kavuşturduğu gibi, varlığın dört düzeyi vardır: maddî düzey, biyo-sosyal düzey, psikolojik düzey ve ruhî-aklî düzey. Her düzeyin temel karakteristiği, varlığını gerçekleştirdiği ve bir önceki düzeyde mevcut olmayan düzeye özgü kanunlar ve yeni (novum) unsurlar tarafından belirlenmiştir. Maddî düzey fizik ve kimya kanunlarıyla karakterize edilir. Biyo-sosyal düzey, maddî varlık düzeyininkilere ilaveten (sınırsız çeşitlilik ve zenginlikteki) yeni kanunlarla var olma imkânına sahiptir. Canlı varlıkların ortaya çıkmasıyla birlikte vücut bulan psikolojik düzey, maddî ve biyo-sosyal varlık düzeylerinin kanunları uyarınca gelişen psikolojik hadiseleri içerir. Korku, aşk ve benzeri içgüdüler bu tabakanın unsurlarıdır. Ruhî-aklî varlık düzeyi ise insan’la ilişkilidir. Din, ahlâk, sanat ve bilgi bu son düzeyin problem alanlarıdır. Bu düzeyde bütün hadiselerin kendi özel kanunları vardır. Her düzeye var olma imkânını veren, ama onları daha önceki düzeylerin kanunlarından özgür kılan bu nihaî düzeydir. Ruhî varlık düzeyinde bu özgürlük, akıl sahibi insanın sorumluluğunun kaynağıdır.
Reklam
Biyo-kimyasal teknolojiyle var olan, insana benzeyen ama insan olmayan varlık türü olan transhumanlar artık doğal ve biyolojik varlık değildir. Kendilerini arzuladıkları imgelerde yaratabilen transhumanlar tamamen istenen ölçülerde var edilebilir. Bu durum bir anlamda A. Huxley’in ürkütüçü olarak gördüğü insan üretimine ve kaderine benzer. Biyolojisini kaybeden insan, kulturünü dolayısıyla manayı da kaybedecektir. Manasızlık; umutsuzluk ve intiharı doğuracaktır. Bio-kimyasal unsurlarla beslenen insan artık ahlak, inanç ve irade taşıyan bir “canlı” türü degildir.
Biyo-ahlak
"Biyo-ahlak işte tam da böyle işliyor: Ahlak yasasının doğru tarafında olduğunuzu düşünmenize yol açarak, mağrur bir haklılık duygusu uyandırıyor. Ah keşke insanlar size -ya da Jamie Oliver'a- biraz daha benzeseydi. O zaman dünya çok daha iyi bir yer olurdu. Sadece daha mutlu değil, aynı zamanda daha sağlıklı bir yer."
Sayfa 74 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Aleksey Gastev, daha 1922 yılında "biyomekanik" terimini kullanmiş olan bir Bolşevik mühendis ve şairdi; bu kült içinde insanla makinenin kaynaşacağı bir toplum vizyonunu araştırıyordu. Gastev Emek Enstitüsü'nün başındaydı, burada işçilerinn makine gibi davranması için deneyler yapılıyordu. İnsanın mekanikleşmesini evrimin bir sonraki adımı olarak görüyor, şu hayali kuruyordu: bir ütopya, "insanların" yerini "A, B, C ya da .325,075,0 ve benzeri" şifrelerle tanımlanan "proleter birimlerin" alacagı bir ütopya .... "Mekanik kolektivizm" "proletaryanın psikolojisindeki bireysel kişiliğin yerini alacak." Artık duygulara yer olmayacak, insan ruhu artık "bir çığlık ya da gülüşle değil bir basınçölçer ya da hızölçerle" ölçülecek. Bu düşte, günümüzde biyo-politika denen şeyin ilk radikal formülünü görmüyor muyuz? Delice görünse de, bu vizyonun, biri onu ısrarla dayatmaya kalkmış olsa, gerçek Stalinizmden çok daha korkunç olabilecegini öne sürebiliriz. Stalinist kültür politikasının tepki verdigi şey bu tam modernist mekanikleştirme tehdidiydi; sadece geniş kalabalıklara çekici gelen sanatsal biçimlere donmeyi talep etmedi, aynı zamanda -sinik de görünse- temel geleneksel ahlak biçimlerine dönmeyi de talep etti. Stalinist gösteri mahkemelerinde, kurbanlar sorumlu tutuldu, suçlandı, itirafa zorlandı. .. kısacası, ne kadar müstehcen gelirse gelsin (ve oyleydi), onlara otonom etik ozneler olarak davranıldı, biyopolitika nesneleri gibi değil.
Sayfa 13 - Encore Yayınları