Ayraç / Sayı 77. Mart 2016
Aylık Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisi.
13 Mart büyük romancımız Kemal Tahir'in 106. doğum günüdür. Derginin, Mart sayısı bu yüzden Kemal Tahir'e ayrılmıştır. Kapağındaki " biz böyle delikanlılar değildik " manşeti bir anlamda Kemal Tahir'i özetlemektedir.
Ömrünün büyük bir kısmını cezaevinde geçiren Kemal Tahir, mapusluk günlerinde bile, boş zamanlarını sarı defterine not alarak geçirmiştir. Aldığı bu notlarla, ülkemiz insanının farklı fikirlerde olmasına rağmen, okuduğu büyük romanlar ortaya çıkarmıştır. Kemal Tahir, yaşayışıyla, tavırlarıyla bu toprakların insanıdır.
Yalnızca kitap tanıtım ve tahliller için değil, Kemal Tahir için de bir kaynak eser niteliğinde olan dergi bir başucu kaynağıdır.
#Kitapşuuruinsanlıkşuurudur.
Ayraç - Sayı 077Ayraç Dergisi · Ayraç Dergi Yayınları · 20164 okunma
Canınız bir şeye sıkılırsa, bu şey ne olursa olsun, ama ne olursa... Mesela gecelerden bir gece mehtaba sahip olmak istediniz de emrinize itaat edip gökten yere inmedi... Sizin de buna canınız sıkıldı. Derhal bana telefon edersiniz.
-Bir arkadaşım var: "İnsanlara emniyet etmek belki zararlıdır, ama emniyet etmemek de zararsız değildir," gibi bir söz eder. Kaldı ki evirip çevirdim. Pazar günü de pazardan sonra da sizden hiçbir zarar görmedim. Bilakis sizi düşünmek bana... Şey verdi... Şeref verdi...
-İyi yüreklisiniz de ondan...
İçki, bana zaaf alameti gibi geliyor. Nerede bir içen görsem, imdat istiyor sanıyorum. Gerek derdini avutmak için olsun, gerekse neşelenmek için... Hâlbuki derdi ancak akıl avutur. Neşeyi de insana gene akıl verir.
Bazı anneler, işte böylece, evlatlarıyla hayat arasına bıkıp usanmayan bir kahramanlıkla dikilip duruyorlar. Hayat ne kadar kirlenirse kirlensin, iki katlı küçük bir tahta evin duvarlarını aşamıyor.
Erkek olsun, kadın olsun, birisini severken, tabii sahici sevgiden bahsediyorum... Sevdiği insanı seviyor... Sevdiği insanı... Olduğu gibi... Yani onun huyu, ahlâkı felan mevzubahis değil. Yani, onu şu meziyeti, şu fevkaladeliği için sevmiyoruz. Daha doğrusu ortada sevilen insan yokken oturup: "Ben şöyle şöyle biçimde, şöyle tabiatta birisini sevebilirim" demiyoruz. Bunu kim iddia ederse inanma... Mücerret şeyler sevilmez. O şahıs önümüze çıkıyor. Biz mücerret olarak beğendiklerimizi onda farz ediyoruz. Yoksa, hiç umursamadan sevmeye devam ediyoruz.
Korkunun her çeşidi ahlâkı bozar. İyi ahlâklı olmak için bir şart varmış: Her şeyde haksızlığın, hatanın bir kısmını kendimize farz etmek... Eh pek de yalan değil... Oturup merdane düşünürsek, hata ve haksızlık hissemizi kolayca buluruz. O zaman ıstıraplara daha kolay katlanılır.
Sahiden seviyorsan muhakkak ölürsün. Yalnız kaba manâsıyla değil. Gönlün ölür. Önceleri dehşetli Izdırap çekersin. Sonra sonra bu zayıflar. Hattâ zaman zaman tamamıyla geçti sanırsın... Unutur gibi olursun. Bu unutmalar gittikçe daha uzar, daha uzar da seni aldatır. Fakat en çok aldandığın anda eline iğne batırılmış gibi irkilirsin... Sonra bu irkilmeler de azalır. Izdırap belli belirsiz hale gelir. O kadar ki senelerden sonra duyduğun ızdırap mıdır, yoksa, içten gelen bir sevinç mi, fark edemezsin. Kendini, sevdiğin uğruna fedâ etmek.