Biz neye “var” deriz? Bir de -biz diyelim ya da demeyelim “ne” vardır? Felsefe tarihi bu iki soruya aranılan yanıtlara indirgenebilir; ilkiyle ikincisini tutarlı tek bir yanıta indirgeyememiş olmak da trajedimizin özetidir.
Sayfa 14
Medeni kurallar herkesin kendi evinde söz sahibi olup onun haricine karışmamasını gerektirdiği halde bizim medeniyet anlayışımız gereğince biz hepimiz mahalle kethüdası kesiliriz. Herkesin evine karışırız. Hatta bazılarımız kendi evine karıştığından fazla başkalarının evine karışmakla meşgul olur. O kadar ki başkalarının evinde bulup düzeltilmesine lüzum gördüğü kusurları kendi evinde de arayıp bularak düzeltmiş olsa evinin pek mükemmel bir ev olacağı belliyken, böyle faydalı bir şekilde meşgul olmayıp da beyhude yere uğraşanlarımız pek çoktur. "Mevla cümlesini ıslah eylesin" diyelim...
Reklam
ALLAH diyelim biz...
Eğer ilahlar dimağların sözüne bu kadar az itaat edebileceğini bilselerdi onu vücutlarımızın en yüksek yerine koymaktan vazgeçerlerdi...
Sayfa 189 - Y.K.Y.Kitabı okudu
Bizim düğmeyi açınca bu sefer bir erkek se­si: "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık." Hay çıkmaz olsaydınız. Bizim Melih Cevdet, bi­rader, diyor, her gece mehtap olur mu? Yahu, bu ne iştir be, dediği kulağıma geliyor. Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık diyeceğimize; Biz Heybeli'de her gece durmaz anırırdık de­sek ve bu şarkının makamında okusak ne fark ederdi. Hiç olmazsa, siz, Melih Cevdet'i kızdır­mazdınız. Her gece mehtaba çıkılmaz. Hadi on ikisinde, on üçünde, on dördünde, on beşinde, on altısında, bilemedim on yedisinde, hadi hadi onundan yirmisine kadar çıktınız diyelim, be bi­rader yirmi gün de istirahat edersin. Ay da ya pek geç çıkar, ya gündüzleri çıkar artık. Etme­yin, eylemeyin, Melih'i bari rahatsız etmeyin.
Ruhsal açıdan dayanıklı insanların esnek olduklarını, zorlukları metanetle karşıladıklarını, değiştiremeyecekleri şeyleri tanımakta ve kabul etmekte yetenekli olduklarını, başarısızlığı güvenilir bir öğretmen olarak gördüklerini, yüzlerini keder ve öfkeden merhamet ve cesarete dönebildiklerini görüyoruz. Gelin yaşama sanatı diyelim biz buna, bu sanatı edinmek için zorlukların bir anlam fırsatı sunduğunun farkında olalım.
İsteyelim ki yaratalım, yaratalım ki içimizdeki tanrıyı deneyimleyelim. İşte bu özgürleştirir bizi. Ancak burada bahsedilen özgürleşme sanki bir başıboşluk, sanki tek başına istediği her şeyi yapma özgürlüğü olarak algılanır çoğu zaman. Yaratmak; öldürmek ya da yıkmak değildir. Sevgiyi inşa etmek için konulan bir ilhamdır o. Peki ilhamı nereden alırız o halde? Bize gelen ilham kaynağı da yine o değil midir? O halde Nietzsche'nin bizi yönlendirmeye çalıştığı yol için hala kötü diyebilir miyiz? Diyelim ki o da bunun farkında bile değil, biz kendi idrakimiz ile onun bizi nereye sürüklediğini anlayamaz mıyız? O her ne kadar 'Tanrı öldü!' diye bağırsa da biz gittiğimiz yolun yine tanrıya olan bir yolculuk olduğunu hissetmez miyiz?
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.