Kaldırımlarda sağımdan solumdan geçip duran, telaşla koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, endişeli insanlara katlanamıyorum. Neden hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? Her zamanki hüzünlü öğleleri (çünkü öfkelidirler, öfkelidirler, öfkelidirler) nedendir? Mutsuzluklarının suçu kimindir? Hem önlerinde altmış yıllık koca bir ömür varken neden yaşamayı bilemiyorlar? Önlerinde yaşayacağı altmış yılı varken neden açlıktan ölmeyi kabullendi Zarnistın? Üstelik neden herkes sırtındaki pılı pırtıyı, nasıl ellerini göstererek öfkeyle bağırıyor: “biz çift süren mandalar gibi çalışıyoruz, didiniyoruz, köpekler gibi açız, yoksuluz! Başkaları yan gelip yatıyor, çalışmıyor ama onlar zengin, biz fakiriz!” (Hep aynı şarkı…)
Sayfa 498 - XII.Basım, Temmuz 2019, İstanbul, Rusça aslından çeviren: Ergin AltayKitabı okuyor
Biz çift süren mandalar gibi çalışıyoruz, didiniyoruz köpekler gibi açız, yoksuluz! Başkaları yan gelip yatıyor, çalışmıyor ama onlar zengin, biz fakiriz!
“Mutsuzluklarının suçu kimindir? Hem önlerinde altmış yıllık koca bir ömür varken neden yaşamayı bilemiyorlar? Önünde yaşayacağı altmış yılı varken neden açlıktan ölmeyi kabullendi Zarnitsın? Üstelik neden herkes sırtındaki pılı pırtıyı, nasırlı ellerini göstererek öfkeyle bağırıyor: ‘Biz çift süren mandalar gibi çalışıyoruz, didiniyoruz, köpekler gibi açız, yoksuluz! Başkaları yan gelip yatıyor, çalışmıyor ama onlar zengin, biz fakiriz!”
Biz çift süren mandalar gibi çalışıyoruz, didiniyoruz, köpekler gibi açız, yoksuluz! Başkaları yan gelip yatıyor, çalışmıyor ama onlar zengin, biz fakiriz!
İhtiyarın gözleri daha çok parladı.
"... Sonra Cemka, ne düşünüyorum biliyor musun? Seni istediğim gibi birine, şöyle helal süt emmiş, beş vakit namazında birine vermeyi..."
"Baba!"
"... Fakir olsun, fakirlik ayıp değil, biz de fakiriz. Yeter ki damadım namuslu olsun."
"Sana küstüm ben Babilo!"
"... Oğluma da namuslu, helal süt emmiş bir kızcağız buldum mu... Eh gayri... Ondan sonra beklerim torunlarımı. Onları ellerinden tutsam, kahveye götürsem. Kahvede sorsalar, neyin diye... Göğsümü gere gere, torunlarım! desem... Omuzuma tırmansalar, gözümden gözlüğümü alıp yere atsalar... Gözlüğümün camı kırılınca sen amma da ifrit olursun ha! Halbuki sen onlardan bes beterdin. Annen hamur yoğururdu, sen ikide birde burnunu sokardın da annen oklavayla vururdu sana. Hele bir gün? Bir sepet yumurtayı atmış atmış kırmış, atmış atmış kırmıştın da, sofanın deliklerinden sarı sarı akmıştı. Sen onlardan daha ziyankârdın, hınzır seni derim, dövdürmem torunlarımı."
"Baba yeter, be baba!"
Aletlerimi de karıştırsınlar isterse, isterse ilaçlarımı da birbirine katsınlar..."
"Bir gün önüme biri fırsat geleceğini ve dünyaya fikrimin söyleyeceğimi hepiniz gibi ben de gizli gizli düşünmüştüm."
-
"Ben hiç düşünmüyorum böyle şeyleri..."
-
"Çok basit benim söyleyeceğim," dedi tutku genç." Bunu yazsın Frankfurt gazetesi: Biz aptal değiliz! Fakiriz biz yalnızca! Bu ayrımın yapılmasını istemek hakkımız."
"Yani kalıyorlar," dedim sonunda. "Sonsuza kadar?"
"Evet," diye yanıtladı hafif bir tebessümle. "Evet. Umarım"
" Biz de fakiriz?"
"Hayır. Fakir değiliz, hayatım. Yüksüzüz. Özgürüz ."
"Ah canım, ne düşünüyorum? Her şeyi karıştırdım. Moskova'da o kadar çok akraba var ki! Yani sen Borís misin? Elbette. Artık nerede olduğumuzu biliyoruz. Boulogne seferi hakkında ne düşünüyorsunuz? Napolyon Manş Denizi'ni geçerse İngilizlerin durumu kötü olacak, biliyorsun. Keşif gezisinin oldukça mümkün olduğunu düşünüyorum. Keşke
Eski zamanlardan birinde bir yerde bir padişah varmış. Hep Hızır aleyhisselâmı görmek istermiş. Vezirlerine bu dileğini söylemiş. Onlar ise, “Sultanım, biz Hızır’ı bilmiyoruz ki bildirelim, görmüyoruz ki gördürelim, tanımıyoruz ki tanıtalım” demişler. Ama sultan, “İllâ ben Hızır’ı göreceğim” diye tutturunca vezirleri demişler ki: “Biz Hızır’ı