Reklamcılar 1920'lerden bu yana kendi aralarındaki konuşmalarda mesleklerinin insanlara kendilerini yetersiz hissettirip sonra da ürünlerini kendi yarattıkları bu yetersizlik hissinin çözümü diye sunmak olduğunu itiraf ediyorlar. Reklamlar dost gibi görünen düşmanların şahikası - sürekli şöyle diyorlar: Bak canım, ben senin harika
Sayfa 126Kitabı okudu
"Nereden esti? Sevdin mi peki?" diye arka arkaya iki soru sordu Zeynep Hanım. Alper, galip olduğunu düşünenlere özgü o evrensel tonlama ile yanıt verdi: "Ne seveceğim ya! Yarısını anlamadım zaten dede dede kelimeler anayasa hukukundaki gibi... Güya aşk romanı... Nuran mı Nalân mı bir kadın var herkes ona âşık o kimseye âşık filan
Sayfa 41 - Giriş, Çözdüm nihayet o büyük sırrıKitabı okudu
Reklam
Onun hayatta olduğunu öğrendiğim andan beri kafamı karıştıran şey şimdi gün gibi karşımda: Biz, birbirimizin eski benliklerine deliler gibi âşık iki insanız. Bu da âşık olmakla aynı şey değil. Aşkı bir şişede muhafaza edemezsiniz. İki elinizle tutup sizinle kalmaya zorlayamazsınız.
"Dünya bizimdir. Dünya işçilerindir. Bizim için ırk ve uluslar yoktur. Salt bizi horlayanlar ve arkadaşlar vardır bizler için. Tüm işçiler dostumuzdur. Tüm varsıllar ve güçlüler ise karşıtımız... İnsan gerçekçi bir gözle dünyaya bakacak olursa, bizlerin ne denli sayıca çok olduğumuzu anlayabiliyor. Ve işçilerin ne kadar büyük bir gücün sahibi olduklarını anladığımızda, insan öyle mutlu, öyle kıvançlı oluyor ki. Sanki bir pazar günü doğuyor içimizde. Yahudi, Alman, Fransız da aynı sevinci duyuyor, dünyaya bizim gözlerimizle baktıkları zaman. Biz sanki tümümüz aynı ananın çocuklarıyız, Anacık. Tekmil yeryüzündeki işçilerin aynı olan ekmek kavgasının ve önünde hiçbir gücün geçemeyeceği kavganın kardeşleriyiz bizler. Gide gide büyüyen bir güç bşr güneş gibi ısıtıyor bizi. Adaletin gökyüzünde doğmuş yeni güneşi bu. Adalet göklerin güneşi... Bu gökyüzü de işçinin gönlündedir.
Sayfa 55
Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek.
Ama gelecek, mutlaka, ruh taşlaşmadıysa eğer, her günahın gömüldüğü derinlikten çıkacağı bir an gelir. . Bu yüzden ev neşesiz, tatsız, bunaltıcıydı ama havasında bu bunaltıya uymayan, şaşırtıcı bir yaşama inadı vardı. Mürşit bu inadı fazla ısrarlı, hatta gereksiz buluyordu. Gerçi yaşamayıp ne yapılacağını da bilmiyordu, bunu pek düşünmek
Reklam
"Okul bizim en büyük servetimizdir. Rusya'daki gibi Ural madenlerimiz ya da Sibirya'nın altın dolu yeraltı kaynaklarımız yok. Doğa bize karşı bu kadar cömert davranmadı. Bunu kendi enerjimizi kullanarak telafi etmek durumundayız. Vatandaşlarımızdan verebilecekleri ne varsa talep etmeliyiz. Fabrikalarda İngiliz çeliğin nasıl sertleştiriyorlarsa biz de okullarda gençlerimizi öyle eğilmez ve bükülmez hâle getiriyoruz. Eğitim sayesinde biz bu bataklıklar arasında, taşların üstünde Rusya'nın henüz yanına bile yaklaşmadığı refah yarattık. Okulu elimizden alırsanız hemen dağılır gideriz. Mayasız hamur gibi söner, gideriz."
Sayfa 83
Bize şimdiye dek hükmeden belirleyicilerin bilincine varmamız, bu belirleyicileri bilinçdışı motivasyonlar alanından hükmedilebilirlik, hesap edilebilirlik ve nesnelleştirilebilirlik alanına çeker. Seçim yapma ve karar verme ortadan kaldırılmadığı gibi, tam tersine, bize şu ana değin hükmeden motiflere de biz hükmederiz artık. Giderek kendi benliğimize geri çekiliriz; ve şu ana değin kaçınılmazlıklara hizmet ettiğimiz alanda, artık temelden özdeşleşebileceğimiz güç­lerle bilinçli olarak ilişki kurabiliriz.
Sayfa 185 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okuyor
kar küresi gibi tepetaklak edildikçe anlamlı bu telaşın arka planında bulunmam biri bana söylesin iki nokta arası uzaklık birimi olarak ne zamandır biz kullanılıyoruz
Sayfa 23 - Ağız seviyesinden bizim hâlimiz
Gayrı durdurmak için nefsini, onu susturmak için, acılar çektirmelisin ona. Riyazat yoluna girmelisin, az yemeli, az uyumalı ve az söylemelisin. Zira bunlar nefse öyle zor gelir ki bilemezsin. Bil ki biz çileye girince kendimize değil, nefsimize zulmederiz. Zahirde bedene acı çektiriyor gibi görünsek de esasında kendimize iyilik ederiz. Nefs ancak böyle susturulur. Yoksa o sana söyler, sen o ne isterse onu edersin.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Maaş aldığı için öğreten öğretmen yerine, öğrettiği için maaş alan öğretmen üstün tutulur. Ne var ki gerçekte bu iki insanın davranışları arasında bir fark yoktur; sadece biz davranışları farklı sıra içinde gördüğümüzden, farklı anlamlar veririz. . Kadın durumu farklı algılamakta, "Benim ısrarı la göznülsüz olarak mutfağa girdiği için her şeyi baştan savma yapıyor, ondan dolayı söyleniyorum." demekte ; kocası ise, " Ben isteyerek yardım ediyorum ama dırdırını duymamak içinşimdi mutfağa girmiyorum." demektedir.... davranışlarını reddetmiyorlar; bu davranışlar dizisini öğretmen maaş örneğinde olduğu gibi farklı biçimde yapılandırıyorlar. Karı koca yapılandırma konusunda, bu algılama farkını gideremediği sürece aralarında bir uzlaşmaya varamazlar.
Ahh Romeo
Romeo: Yarayla alay eder, yaralanmamış olan. Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden Sen ondan çok daha güzelsin diye. Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun
Özellikle duygusal anlamda kötü hissettiğimiz zamanlarda zihnimiz inanılmaz hızlı çalışır ve insanlarla olan ilişkilerde yaşadığımız belirsizlikleri olumsuzluklarla doldurur. Birisini aradın ve o an açmadı mı? Hemen zihnin konuşmaya başlar: "Bak, sana değer verseydi telefonunu açardı, demek ki seni sevmiyor." Yakın olduğun insanlar bir süre seni aramadığı zaman yine konuşur iç ses: "Bak unutuldun, ne arayan var ne soran." Bu senaryoların kötü tarafı, çoğu insan senaryoyu doğru kabul eder ve sağlamasını yapmaz. Halbuki bu hikayelerin doğruluğunu test etmek için bizi aramayanları biz arasak, ya da neden böyle olduğunu sorsak, çoğunluk- la iç ferahlatan cevaplar alırız. Psikolojide belirsiz olan mesajları net bir şekilde değerlendirme hatasına zihin okuma diyoruz. Karşı tarafın mimiklerinden, tavırlarından çıkarılan yorumları gerçek gibi değerlendirmek birçok insanın kötü hissetmesine neden olur.
Göğe Bakma Durağı
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım İnecek var deriz otobüs durur ineriz Bu
Güzel bir soru daha
Sual Bir insan cehennemlik mi, cennetlik mi, Allah bunu biliyor. Fillerimizi yapmamıza izin veren de Allah'tır. Allah adildir ama sonumuz önceden takdir edildiyse biz nasıl iyi veya kötü olabilmeyi etkileyebiliriz. Adalet sarsılmış gibi olmuyor mu zahiren? Yani bir hocanın "Sen ne kadar çalışırsan çalış notun belli" demesinin adilliği ile arasındaki fark ne? Cevap: Allah Teâla'nın bir şeyi bilmesi ve takdir etmesi bizi herhangi bir şeye zorlayan şeyler değildir. Bir kere bu ayrımı yapalım. "Allah böyle dilemiş ne yapayım benim elimde değilmiş" diyemeyiz. Allah'ın (c.c) dilemesi bizim dilememize mutlak mânâda mâni değil. Yani biz bir hayır işlemek istediğimizde Allah buna mâni olmaz. Fakat bizim hayır işleyeceğimizi O biliyor, şer ise onu da biliyor. Şerri de hayrı da işlememizin önünü açmış. Bizim irâdemizi hangi yönde kullanacağımızı biliyor ve bunu yazmış. Biz irådemizi devreye soktuğumuzda O takdir ediyor ve biz işliyoruz. Yani Cenab-ı Hakk takdir ettiği için biz işlemiyoruz. Biz işleyecek olduğumuz için O takdir edip yazmıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.