Atatürk
Sen gideli
Neler oldu bu vatanda bilsen
Kara çarşaflılar çember sakallılar
Bereliler doldurdu köyleri, şehirleri
En güvendiğin kişiler
Senin ülkene ihanet ettiler
Ve sonra utanmadan
Bu satırlar, bir daha üzerinde sapsarı başakları özgürce salınan bir bereket ülkesinin doygun son neslinin yurttaşları olarak okuyacağınız son satırlardan biri olabilir. Beni en çok korkutan ve geleceğe dair endişelendiren bir meselede düşüncelerimi yazıya döktüğüm bu yazılara sebep olan şirketin adını kapattım ki bir hukuki sorun doğmasın. Çünkü
Biz sıradan bir geceye uyuyacağımızı düşündük gece. Öncesinde kız kardeşimin nişanlısı ve ailesi geldi çiğ köfte yaptık yedik, oturduk muhabbet sohbet hatta dedik ki gitmeyin bizde kalın....
Onlar kalmadılar, iyi ki kalmamışlardı... (onların evi sağlamdı çok şükür.)
Onlar gittikten sonra biz halay çektik, eğlendik gece saat üçte ben (bizim
Bizde Bilirdik
Bilirdik el ele tutmayı
Gözgöze bakmayı bilirdik
Yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
Çiçek almayı
Üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi
biz de bilirdik yağmurda yürümeyi
ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru
sızardı tenimize
rüyalar görmeyi de bilirdik
gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca
dünde sallanır günde sallanır
bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
ondan olacak ki
türküler çağırdık geceler boyu
bilirdik şarap rengi denizin kokusunda
ay ışığı yakmayı
lakin yasaktı
bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı
küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı
bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza
bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
lakin aç idik yedik karanfil parasını...
bizde bilirdik
bilirdik el ele tutmayı
gözgöze bakmayı bilirdik
yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
çiçek almayı
üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik
doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu
köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi
biz de bilirdik yağmurda yürümeyi
ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru
sızardı tenimize
rüyalar görmeyi de
bizde bilirdik yâre giderken
menekşe yollamasını
ama arkadaşlar açtı
yedik menekşe parasını
biz de bilirdik!
bilirdik el ele tutmayı,
göz göze bakmayı bilirdik,
yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
çiçek almayı,Lakin Aç idik yedik...
.
- Vermezsin söz gençlere, Bekir Ağa! Babam da tıpkı senin gibi! Lâf bilmezsin, der bana. Türmeye kenef dediğim için az kalsın yirmi beş kişinin başını yakıyorum diye bir de dayak yedik. Konuşmasını bilmiyorsa kabahat kimde, bizde mi, sizde elbet!
Oh, oh, låfa bak, lâfa!
- Kendiniz okumadınız, bizi de okutmadınız. İstedim babamdan beni Yalta mektebine vermesini. Ulan, sen toprağın adamısın, insan toprağı bırakır da oturur mu, mektepte, dedi. Bekir Dayı! Siz Molla İreceb'in Ellezi'sini papağan gibi söyleyen insana okumuş diyorsunuz, öyle mi? Ama ben diyorum öyle değil! Asıl lâf bilen, mektepte okuyandır. Siz evvelce okuyup bizi de okutsaydınız bugün o yolu Ruslar değil biz yapardık. Asfaltı da biz döşer, aftanabile de biz binerdik. Hem biz binseydik yolda kaza da olmazdı. Şoseye asfaltı biz döşeseydik, köylünün tarlasına toprak da devirmezdik. Doğru mu Enver Ağa?
- Doğru!
- Eh! Şimdi neye yaradık? Taş tasımaya, İvan gibilerin emirlerini dinlemeye!
.
Şimdi canım sıkılmışken ve bilgisayarımda da temiz word belgesinde imleç işmar edercesine yanıp sönüyorken yazmaya büyük istek duydum. Gülseren Budaycıoğlu “konuşmak insanın zehrini alır” diyor, doğru ama yazmak eyleminde de böyle bir temizlik oluyor galiba insan beyninde. Bazen hüzün sıkkınlık ve yorgunluk üst üste gelince, üstüne okumak da pek