Reşid:
“Darılma Ağam, onun aklı ermez.”
Durmuş kıpkırmızı kesilmiş, yüzünde ter damlaları boncuklaşmıştı. Korka korka:
-“Kusura kalma Ağam, benim aklım ermez,” dedi.
Reşid:
-“Adamı ne bilir, sözü ne bilir!”
Durmuş büyük suçunun ne olduğunu daha bilmiyor, şaşkın şaşkın bakıyordu:
-“Ben,” dedi, “adamı da bilmem, sözü de… Bağışla suçumu!”
Veli:
-“Haydi bağışladık. Hani, dedik, biz tutma değiliz. Bu çiftlik bizden sorulur.
Ona göre!”
Valery, Proust, Suare's, Claudel ve ben, aynı yaşta ve aynı toplulukta olmamıza rağmen birbirimizden ne kadar farklı olursak olalım, bizi belli eden ortak özellik öyle sanıyorum ki günlük olaylara karşı duyduğumuz büyük tiksintidir. Bugün başıma kakılan, kendimi bir davaya asla veremediğim sözü kadar hiç bir şey bana hem saçma, hem haklı görünmüyor. Bu da sorulur mu? Bir eseri o andaki etkisın'e göre değerlendiren yeni kuşağın önderleri işte en çok bu noktada bizden ayrılıyorlar. İstedikleri de çabucak elde edilen bir başarıdır. Oysa biz, kırkbeşimizi aşıncaya kadar adsız, beğenilmemiş, küçümsenmiş olarak bir köşede kalmayı pek tabii buluyorduk. Bugün olduğu kadar yarın da, coşturucu ve günün olmaya yönelen, zamanın aşındıramadığı hayran olduğumuz eserler gibi, sırf sürekli bir eser vermek kaygısı içinde, süreye güveniyorduk.
"Bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
Biri kırık olmalı
Bu şartı yerine getirmeyenler
Kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
Katılabilirler"
Uzun hazırlıklardan geçtik biz
Uzak diyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
Hevalarını din diye dayatan,buyurgan beyanlarıyla,"Kadın da,aile de bizden sorulur"diyen,fetva veren,kanun çıkartan,muhalif gördükleri hocaları susturan(!) Feminist İslamcı kadınlar taifesi de bilmeli ki;köpük gider,su kalır.Hayat biter,hesap başlar.
İSLAM değişmedi,değişmeyecek!
İhsan Şenocak