Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ulusal Egemenlik Kavramına İlişkin
16.yy'da Fransız düşünür Jean Bodin 'Devletin Altı Kitabı' eseriyle ilk defa egemenlik kavramını kilisenin güçlü olduğu bir dönemde "ben sadece dünyevi bir egemenlikten bahsedeceğim" diyerek siyaset bilimi literatürüne sokmuştur. Ancak egemenlik kavramını sistematik bir biçime sokamamış ardından gelen İngiliz düşünür
Jean Bodin 1576 yılında yayımladığı Les six livres de la république (Cumhuriyetin Altı Kitabı) adlı eserinde, Fransa'daki din savaşlarının en şiddetli zamanında Türklerin diğer dinlere gösterdikleri toleransa övgüler düzüyor, "Avrupa'nın büyük bir kısmına hükmeden Türk hükümdarın dinlerin ayinlerini koruma altına aldığını" yazıyordu. Hoşgörü pek çok defa gündeme getirilen bir konu olmaya devam edecekti. XVI. yüzyılın saygın doğabilimcilerinden Pierra Belon "Türklerin kimseyi kendileri gibi yaşamaya zorlamayıp bütün Hıristiyanlara kendi kanunlarını uygulama hakkı tanımasından” etkilendiğini belirtiyordu. 1522 yılında Luther, "Türk ne kötülük yapıyor ki? Ülkeyi ele geçirip geçici bir süre yönetiyor. Aynı şeyi Papa'dan dolayı da çekmek zorundayız. Üstelik papa ruhumuza ve bedenimize eziyet ediyor, Türk ise bunu yapmıyor. Ayrıca Türkler kimseyi din değiştirmeye zorlamıyor" diyordu. Peki buna rağmen insanlar neden din değiştirip İslam'ı seçiyorlardı? Fakirlik, cehalet, baskı, daha iyi koşullarda yaşam imkânı, hayaller?
Reklam
''Devletin Altı Kitabı'' Yazarı Bodin, 16.yy.
''Her ülkede bilgeler ve erdemliler pek az sayıdadırlar. Öyle ki çok defa, en sağlam ve en değerli insanlar, tedbirsiz bir halk hatibinin veya hayâsız bir politikacının ihtirası yüzünden çoğunluğun baskısına boyun eğmek zorundadır. Oysa hükümdar bu değerli azınlığı koruyabilir, kâmil ve dirayetli kimseleri işbaşına getirebilir. Halbuki halk veya zâdegân hükümetlerinde ister istemez akıllılar da, deliler de meclise girer".
Sayfa 194Kitabı okudu
Fazlasıyla eleştirel
Ne Bodin,ne Tocqueville,ne de Montesquieu!Hepsinin de aptal olduğunu düşünüyordum.Hele Platon ismindeki dünyanın okuma yazma bilen ilk faşisti!Hepsi de üzerinde fikir bile yürütemeyecekleri bir konuda,insan yönetmek,halk yönetmek hakkında yazmışlardı.Unuttukları o kadar çok şey vardı ki.İnsanın içinde patlayan volkanları eş geçmişlerdi.Dünyada ideal bir düzen kurulamayacağını anlamamışlardı.
Daha 16. yüzyılda J. Bodin paranın miktar teorisinin basit bir biçimini ortaya koyuyor, kilisenin "adil faiz" anlayışı dışında faiz uygulamaları devreye giriyordu.
Avrupa'da Türk imajı
Avrupalı aydınlar yazdıkları eserlerde Türk korkusunu azaltmak için uğraştılar. Erasmus bu konuda "Osmanlı İm­paratorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları da çok büyüktü ve ye­ nilmez oldukları sanılırdı. Halbuki bugün yoklar. Yıkılıp git­tiler" demektedir. Avrupalı aydınlar, bütün Hristiyanlar gibi koyu bir Türk düşmanıydılar. Birçok Avrupalı aydın Osmanlı İmparator­ luğu'nu nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler kaleme almış­lardı. Bunun yanı sıra aydınların eserlerinde Osmanlı idare tarzı örnek olarak da gösterilir. 16. yüzyılda Avrupa'da mut­lakıyetçiliğin teorisyenlerinden Jean Bodin ve benzeri düşü­nürler Osmanlı İmparatorluğu'nun ideal bir siyasi sistemin ör­neği olduğunu söylüyorlardı. Giovio, Frense-Caneye, Busbecq gibi yazar ve düşünürler de Osmanlı askeri ve idari sistemini eserlerinde överler. Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyorlardı. Vergi yükünden ezilen veya dini anlayışını tam olarak yaşayamayan bazı Hristiyanlar, krallık ve prenslik idaresi altında olmaktansa Türk idaresinde yaşa­mayı tercih ediyorlardı.
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
Kimi zaman belirli bir olay karşısında abartılı tepki verdiğimizi görerek şaşırırız ve neden diye sorarız. Aslında, bunun sebebi o olayın zaten daha önce yaşanmış bir şeyin yansıması olmasıdır.
Morrnah, bütün insanların geçmişlerinin ağırlığını taşıdığını ve ne zaman biri bir korku ya da stres duysa, kendi içini gözlemleme zahmetine girmesi gerektiğini söylemişti. O zaman kişi rahatsızlığının nedeninin anılarından birinden kaynaklandığını fark edecektir.
... fiziğin ne kadar olağanüstü olduğunu ve hem felsefeye hem de ruhsallığa çok yakın olduğunu kavradım. Zihnin maddeye etki edebildiğini ve onu değiştirebildiğini, neredeyse keyfine göre dönüştürebildiğini gösteriyor; hatta bunu kanıtlıyor.
Bodin'e göre, "Türklerin devleti, monarşinin arkaik bir aşamasını temsil eder... Süleyman bu tip tiran, müstebit efendi hükümdarı, temsil eder". Bodin'e göre, Süleyman, "monarchle selgneuriale'în kötü kuralına bağlı kalmış, kendisini doğanın insana tanıdığı medenî ve insanî kanunları üstünde saymış, kanunların tek ve yegâne yorumcusu olduğu iddiasında bulunmuştur..
Sayfa 232 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Jean Bodin, ünlü eserinde Osmanlı Devleti'ne özel bir yer ayırmıştır. Mutlak hükümdarlık ve insanların doğal hakları konusunda önde gelen Fransız siyaset teorisyeni Bodin (1576) Osmanlı rejimini tanımlarken, onu Batı monarşik idareleri ile karşılaştırır. Fransız monarşisinden söz ederken, "orada tebaa hükümdarın kanunlarına itaat eder; hükümdar da doğanın kanunlarına itaat eder"; bu tip monarşi, bir efendinin tebaanın mallarına ve şahıslarına hakim olduğu monarşiden (Osmanlı) farklıdır, der..
Sayfa 232 - Kronik KitapKitabı okudu
B. ULUS VE MODERNLİĞİN KRİZİ
Avrupa düşüncesinde ulusal egemenlik kavramına giden yolun başında Hean Bodin'in eserleri durur.
Egemenlik ve devlet kuramcısı Bodin'in cadı avcısı bir yargıç da olduğu ve cadı olduğu düşünülen zavallı bir kadının yakılma kararına imza attığı düşünülürse, hemen akla tüm yöneticilere sorulabilecek şu makul soru gelir: hukukçu Bodin gerçekten cadıların varlığına inanıyor muydu; yoksa, Makyevelli'nin ifşa ettiği biçimde yönetmeyi kolaylaştıran bir yönetim sanatını mı seçmişti? Cadılara inanmasa bile, inanıyor gözüktüğü şeye, aslında yalnızca yönetilenlerin mi inanması gerektiğini düşünüyordu?
Jean Bodin
Bodin’in kendisine büyük bir hayranlık beslediği Machiavelli’nin İtalya’sı daha ziyade kilisenin körüklediği siyasi entrikalar yüzünden parçalanmıştı;
Dansa Davet kitabı :)
Paracelsus'un en şehvetli dans dediği Aziz Vitus Dansı hastalan, ölene ya da iyileşene dek dans ederler. Bu şekilde adlandırılmasının nedeni, bu hastalıktan mustarip olanların Aziz Vitus'un yerine gidip yardım dilenmeleridir; orada da biraz dans ettikten sonra bu hastalıktan tamamen kurtuluyorlarmış. Hastaların ne uzunlukta, nasıl ve nelerin üstünde dans ettiklerini duymak pek garip doğrusu; hamile kadınlar bile (bebeklerine zarar vermeden tabii ki) bazen o kadar uzun süre dans ederlermiş ki, sonunda ellerini ayaklarını hareket ettiremez ve ölü gibi dururlarmış. Kırmızı giysiler içinde olan kişilere tahammül edemezler. Müziği her şeyden üstün tutarlar; öyle ki Almanya'daki yargıçlar hastalara müzisyen ve onlarla dans edecek coşkulu partnerler tutarlarmış. Schenkius'un anlattıklarına ve Paracelsus'un Delilik kitabında birkaç kişiyi tedavi ettiğini söyleyerek övünmesine bakılırsa, bu hastalık en çok Almanya' da görülmektedir. Felix Platerus, Basil'de yaşayan ve tam bir ay dans eden bir kadının haberini verir. Araplar bu hastalığı bir çeşit felç olarak tanımlarlar. Bodin, de Republica184 eserinin birinci cildinin beşinci bölümünde bu hastalıktan bahseder; siz de bu konuda daha çok okumak isterseniz, Monavius'un Scoltzius'a olan son mektubunu ve Dudithus'a yazdığı bir diğer mektubu tavsiye edebilirim.
Sayfa 95 - Aylak Adam YayıneviKitabı okudu
237 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.