Jean Bodin, ünlü eserinde Osmanlı Devleti'ne özel bir yer ayırmıştır. Mutlak hükümdarlık ve insanların doğal hakları konusunda önde gelen Fransız siyaset teorisyeni Bodin (1576) Osmanlı rejimini tanımlarken, onu Batı monarşik idareleri ile karşılaştırır. Fransız monarşisinden söz ederken, "orada tebaa hükümdarın kanunlarına itaat eder; hükümdar da doğanın kanunlarına itaat eder"; bu tip monarşi, bir efendinin tebaanın mallarına ve şahıslarına hakim olduğu monarşiden (Osmanlı) farklıdır, der..
Sayfa 232 - Kronik KitapKitabı okudu
B. ULUS VE MODERNLİĞİN KRİZİ
Avrupa düşüncesinde ulusal egemenlik kavramına giden yolun başında Hean Bodin'in eserleri durur.
Reklam
Egemenlik ve devlet kuramcısı Bodin'in cadı avcısı bir yargıç da olduğu ve cadı olduğu düşünülen zavallı bir kadının yakılma kararına imza attığı düşünülürse, hemen akla tüm yöneticilere sorulabilecek şu makul soru gelir: hukukçu Bodin gerçekten cadıların varlığına inanıyor muydu; yoksa, Makyevelli'nin ifşa ettiği biçimde yönetmeyi kolaylaştıran bir yönetim sanatını mı seçmişti? Cadılara inanmasa bile, inanıyor gözüktüğü şeye, aslında yalnızca yönetilenlerin mi inanması gerektiğini düşünüyordu?
Jean Bodin
Bodin’in kendisine büyük bir hayranlık beslediği Machiavelli’nin İtalya’sı daha ziyade kilisenin körüklediği siyasi entrikalar yüzünden parçalanmıştı;
Dansa Davet kitabı :)
Paracelsus'un en şehvetli dans dediği Aziz Vitus Dansı hastalan, ölene ya da iyileşene dek dans ederler. Bu şekilde adlandırılmasının nedeni, bu hastalıktan mustarip olanların Aziz Vitus'un yerine gidip yardım dilenmeleridir; orada da biraz dans ettikten sonra bu hastalıktan tamamen kurtuluyorlarmış. Hastaların ne uzunlukta, nasıl ve nelerin üstünde dans ettiklerini duymak pek garip doğrusu; hamile kadınlar bile (bebeklerine zarar vermeden tabii ki) bazen o kadar uzun süre dans ederlermiş ki, sonunda ellerini ayaklarını hareket ettiremez ve ölü gibi dururlarmış. Kırmızı giysiler içinde olan kişilere tahammül edemezler. Müziği her şeyden üstün tutarlar; öyle ki Almanya'daki yargıçlar hastalara müzisyen ve onlarla dans edecek coşkulu partnerler tutarlarmış. Schenkius'un anlattıklarına ve Paracelsus'un Delilik kitabında birkaç kişiyi tedavi ettiğini söyleyerek övünmesine bakılırsa, bu hastalık en çok Almanya' da görülmektedir. Felix Platerus, Basil'de yaşayan ve tam bir ay dans eden bir kadının haberini verir. Araplar bu hastalığı bir çeşit felç olarak tanımlarlar. Bodin, de Republica184 eserinin birinci cildinin beşinci bölümünde bu hastalıktan bahseder; siz de bu konuda daha çok okumak isterseniz, Monavius'un Scoltzius'a olan son mektubunu ve Dudithus'a yazdığı bir diğer mektubu tavsiye edebilirim.
Sayfa 95 - Aylak Adam YayıneviKitabı okudu
Evet, on altıncı yüzyılda Fransa'da en üstün güç olarak akıl tarafından yönetilen bir hayat anlayışı yeniden ileri sürülmüştü. Montaigne bunu bireysel hayata, Bodin ulusların hayatına uygulamış, De l'Hôpital de siyasette uygulamıştı. Yazılarındaki bazı kuşkucu bölümlere karşın, bu düşünürlerin çalışmaları, dinin yerine en yüksek zihinsel otorite olarak aklın geçirilmesine katkıda bulunmuştu. Ancak o tarihte akıl yeni bir yananlam daha kazandı, en gelişmiş anlatımını Fransız edebiyatında bulan ve günlük dilde bugün de bir ölçüde sürüp giden bir yananlam: akıl, uzlaşmacı bir tutum anlamında da kullanılmaya başlandı. Ortaçağ kilisesinin gücünü yitirmesiyle birlikte karşıt siyasal eğilimlerin çatışma alanı haline gelmiş olan dinsel farklılıklar çok ciddiye alınmaz oldu; hiçbir inanç ya da ideoloji, ölüm pahasına savunulacak kadar değerli görünmüyordu artık. Bu akıl kavramı kuşkusuz dinsel doğru kavramından daha insancaydı, ama aynı zamanda daha zayıf, egemen çıkarlarca daha kolay çekip çevrilebilen, varolan gerçekliğe daha kolay uyarlanabilen bir kavramdı ve bu yüzden de daha başından beri “akıldışı" olana teslim olma tehlikesine açıktı.
Reklam
208 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.