the last one,
İçimde koca bir boşluk var, tarifsiz ve anlamsız. Her sabah gözlerimi açtığımda, bu boşluğun içinde debeleniyorum. Yaşam denen bu oyunun bir parçası mıyım, yoksa sadece rastgele atılmış bir zar mıyım, bilemiyorum artık... Düşlerim bir zamanlar yıldızlar gibiydi, parlıyordu gecenin karanlığında. Ama şimdi, o yıldızlar kayıp. Gökyüzünde sadece
"AYNALIKAVAK KASRI" GEZİ YAZISI
İstanbul, onca yağmalanmaya rağmen aslında baştan sona bir şiir-şehir. Hemen her semtinde kadîm bir mısraa rastlamanız muhtemel. Doğma büyüme İstanbulluyum, bu şehir  beni hâlâ şaşırtmaya devam ediyor. Cumartesi günü keşfettiğim ve büyülendiğim bir mekândan söz etmek istiyorum bugün sizlere: Beyoğlu ilçesi sınırları içinde yer alan Aynalıkavak Kasrı’ndan. Bahçesi ayrı, kendisi ayrı bir şiir olan bu büyüleyici mekâna girer girmez şehrin boğucu atmosferinden çıkıp birkaç saatliğine başka bir yüzyıla geçiş yaptım adeta. Bahçedeki kadim manolya ağaçları, sedirler, fıstık çamları, rengarenk çiçekler dış dünyadaki sıcak ve boğucu atmosfere inat esen tatlı hatta biraz üşüten rüzgar, beni aldı ve bambaşka diyarlara götürdü. İnanılmazdı cidden. Hiç abartmıyorum, viranelerin içine düşmüş emsalsiz bir inciydi Aynalıkavak Kasrı. Devamını okumak için: hercaiokumalar.wordpress.com/2019/09/15/siir...
Reklam
Kalbimizde boğucu bir kalabalık Aklımızda umutsuz sözlerin acısı Baktığımız kadar bir sokak dışarda Bir soğuk, bir üzgün, bir yalnız resim Kapanır durur üzerimize bütün uzaklar.
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş
An'dan (030)
Ne kadar sabırsız olursan ol, ne kadar tez canlıyım ben dersen de.. Hayat bir yerde durduruyor seni, hem de olağan akışı içerisinde. Öyle mucizeler beklemene gerek kalmadan, rutinlerin arasından öğretiyor sana dersini.. Sabah kalkmak için güneşin doğuşunu bekletiyor, gece yatmak için batışını.. Kışın üşüyorsun, yazı bekletiyor. Yazın terden sırılsıklam, nemli ve boğucu bir Ağustos sıcağında Aralık gelse dedirtiyor.. Beklemeyi öğreniyorsun işte; marketlerin kasasında uzun kuyruklarda sıkılan, hep acele bir işin varmış gibi direksiyona geçtiğinde trafiği birbirine katan, deli danalar gibi sürekli koşturan, sen.. Elden ayaktan düşünce, ölümü bile bekliyorsun.. m.sarıtaş
“Karanlık boğucu, nefes olmalı sabah. Gün aymalı, uyanmalı insan.”
Deniz Kılıç
Deniz Kılıç
'Benim hikâyemin kime ne faydası olacak ki ? Boğuk sesli türkümün, gösterişsiz yüzümün , öylesine ömrümün... Beni sakladığım mağaramdan gün yüzüne çıkarmayın. Ömrümün yedi uyuyanını uyandırmayın. Bırakın yazılmamış hayatın kahramanı olarak kalayım. Bir figürana çevirmeyin beni. Ağlamak ile gülmek dışında hiçbir sureti olmayan, bilmeyen gönlüme kalabalık dünyanızın boğucu sesini duyurmayın. Bana A'rafı öğretmeyin. Bırakın eksik kalayım. Bir köşede, bir kenar mahallede , bir tahta tabure üzerinde , henüz asfaltın ulaşmadığı, manzarası alabildiğine geniş olan kenarları papatya tarlalı bağ yolunda. Bir ben unutulayım. Bilinmeyen bir yitik olayım. Adımı anmayın. Hiçbir şeye benzetmeyin. Hiçbir şeyin hatırlatanı, keşkesi , belkisi olmayayım. Beni burada ; gecelerin korkusunda, uzaklardan gelen uluma sesinde , sanki elimi uzatsam dokunacağım yıldızların altında , çağlayan derelerin akışında , yağmurun hemen yanı başında bırakın. Beni hiç bilmeyin ki unutmayın. Beni hiç sevmeyin ki vazgeçmeyin.'
Reklam
Mesela şuan buraya twitter'dan geliyorum. Düşününce ne kadar farklı mecralar olduğunu anladım ki bilemezsiniz. 1Kitap Nâif. Twitter Hoyrat. 1Kitap Keşfedilmemiş.Twitter Fazlaca kullanılmış. 1Kitap sekme sekme kitaptan kitaba atlanıyor. Twitter sekme sekme insanlara. 1Kitap her ân bir hayata dokunan, onda söylemese 'yük' olacak, taşmış bir bilgiyi öğrenme. Twitter günlük-geçici- lâfı güzaflar silsilesi. 1Kitap takip edilen-takipçi ayrımı veya sayısının önemli olmadığı kapsayıcı, herkes için bir yer olan. Twitter takipçi sayısı ile övünenler güruhu. Bu maddeler o kadar çok artırılabilir ki herkesin aklına gelenlerle. Velhasıl kelam burasının kıymetini bilelim bulduğumuzda şükredelim. Ve duamdır. Burası sadece birer Köy olarak kalsın Metropol olmasın yaşadığımız yerler gibi kasvetli, boğucu..
Bu korkunç ve boğucu yanlızlık duygusundan kimse beni cekip cıkarmıyor.
Soğuk ve boğucu bir akşam aklımı sandalyenin üzerine bıraktım, kendimle sessiz bir yürüyüşe çıktım. Hayat tuhaf insanlar ölü..
"Nedenini bilmiyorum ama artık hissizleştim.Boğucu yalnızlık duygusundan kimse beni çıkarmıyor." Demişti Stefan Zweig Kızıl isimli kitabında. Haklı mıydı ? Yalnızlık insanı boğar mı ? Yoksa tam tersi çok daha fazla mı bağlar hayata insanı ? Yalnızlık ne katar insana ? Acaba bunu o da bunu kendini sorup üstünde uzun uzun düşündü mü acaba merak etmiyor değilim.Bence yaptı bunu.Kendime göre yaptığım gözlem şu şekilde: Gençlik zamanlarında 1908 yıllarında yazdığı Kızıl adlı eserinden sonra kendine sordu düşündü bunu ve 1920 yılında yazdığı Bir bilinmeyen kadının mektubunda "Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler , duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar , yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında çok şey okumuşlardır, duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler... Onunla bir oyuncakmışcasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen erkek çocukları gibi, onunla böbürlenirler..." şeklinde bahsediyor yalnızlıktan. Sonra dönüp kendime soruyorum yalnızlık ne kattı sana diye. Daha çok yaklaştırdı mı seni Yaradana ? Ya da Hayallerine ? Bunun gibi bir çok soru ve hepsinin cevabı kendi içimde saklı. Yalnızlığın güzel tarafı da bu değil midir ? Her şey içinde saklı her şey...
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.