Ne güzel cahildik, Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek
Salondaki fısıltılar kulaklarda uğultu bırakırken, halkın gözbe-beğinde heyecan kıvılcımları kaynaşıyordu. Çünkü insanoğlunun iskeleti çamurla, kanı merakla yoğrulmuştu. Maznunun kadın oluşu, halkın heyecanını bir kat daha artırmıştı… Koridor, insan selinin boğucu nefesi ile dolup taşarken, mendiller yüzlerdeki teri emdi… Sanki az sonra, bilmem kaçıncı perona, içi hasret yüklü bir tren gelecek ve özleyişler son bulacaktı… Bekleyenlerde bir kıpırdanış oldu ama gelen, tren değildi. Alev alev yanan gözler, iki jandarmanın arasında yürüyen maznunun üzerinde mıhlandı… Fısıltılar iyice yoğunlaştı. Görenler, görmeyenlerin dikkatini aynı noktaya çekebilmenin telâşı içindeydi:
Reklam
Ara sıra olur. Cigara dumanlarıyla dolu, boğucu, kalabalık bir odada, birbirlerine uzak kimselerin rastgele sürüklendikleri bir odada, bir akşamüstü, her şey kalakalır; bıçak-çatal seslerinden başka ses duyulmaz olur. Herkes, garip bir suçluluk duygusuyla ses çıkarmamaya çalışır elinden geldiğince. Ev sahibi ayağa kalkar, son bir atılımla geceyi kurtarmaya girişir; soğuk bir şaka yapar, sıradan bir olay anlatır, ya da bilinen bir fıkrayı yineler ama ne olursa olur, bir başka şey boşalır ansızın, sanki herkes, bu sıradan, ucuz ortaklaşmayı bekliyormuşçasına koyverir kendini; bir ağızdan gülüşülür. İşte o anda, daha önce hiç karşılaşmamış iki kişi, anlatılmaz bir çekime uyarak başlarını kaldırır, göz göze gelirler. Ağızlarından aynı sözler çıkmak üzeredir, oysa ağızlarını açmazlar, bakışlarını kaçırırlar. Ne var ki, o değişiklik olmuştur bile; bir ırmak gibi, bir çöl gibi doğal bir sınır çizgisi, onları odadaki kalabalıktan ayırıvermiştir. Birbirlerini tanıyorlardır..
Pastanede bir yabancının sesiyle konuşurken barda bir başkasının sesiyle şarkı söylüyordum. Hiçbir şey üretmeyip üretilenleri tekrarlamak tüketmişti bizi. Bir albüm yapmalıydık. Her türlü yüzeysellikten, yapmacıklıktan ve klişeden uzak, karekterli, Türkçe bir albüm... Yoksa boğucu gece kulübü karanlıklarının içinde yok olacaktık.
Pencere genişliğe ve sonsuzluğa değil, bir kuyu ağzı gibi daha karanlık ve boğucu şeylere açılıyordu.
Sayfa 234Kitabı okudu
360 syf.
6/10 puan verdi
kitap farklı bir anlatıma sahip, Yazarın çocukluk korkularını, tıpkı bir gerilim filmini, yaşıyormuşçasına hissedebilirsiniz, fakat normal roman üslubunun dışına çıkarak okumayı boğucu hale getirdiğini düşünüyorum. Bazen, hatta sıklıkla çok sıkıcı ve gereksiz benzetmelere yer verilmiş. Özgün bir konu, farklı bir anlatım fakat zor bir okuma sunuyor.
Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana
Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu YanaRay Bradbury · İthaki Yayınları · 2019388 okunma
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.