Serinin ikinci kitabı, ilk kitaba göre durağandı. Sonlara doğru daha çok olay, kaos olduğu için son sayfalar aktı gitti.
“Diğer Max’in ben olmadığımı anlamış mıydın?” diye sordum.
“Evet.”
“Ne zaman?”
“Hemen.”
“Nasıl?” diye ısrar ettim. “Oysa tıpatıp bana benziyordu. Aynı benimki gibi yara izleri vardı, benim giysilerimi giyiyordu.
"Onu benden nasıl ayırt edebildin?”
Fang bana dönerek sırıttı, o an dünyamın aydınlandığını hissettim. “Bize kahvaltı için bir şeyler pişirmeyi teklif etti.”
Hemen ardından kahkahalara boğulduk, ben tekrar gözyaşı döküyordum, ama bu kez gülmekten. Fangle birbirimize yaslandık, yeniden konuşmayı başarana dek uzun süre güldük, güldük.
Sen ve ben, kavgamıza yenik düşüp pul olduk
Ama bir yalnızlığın zindanında boğulduk.
Ne ben mehtabı aldım içime bir kuş gibi
Ne de sen bu sevdayı yaşadın bir düş gibi.
Bizde o sularda çık boğulduk. Bı sure sonra anliyo insan neyin ne olduğunu geç oluyo ama çok geç oluyo kalbin elden gittikten sonra aklın başına geliyo herşeyin oyun olduğu gerçi benim aklım başıma gelmedi hala deli gibi seviyom öl dese ölecekmiş gibi...