Çırpınıyorsun, boğulmamak için birbiri ardına kulaçlar atıyorsun ama seni dalgalarıyla döven bir okyanustasındır. Onun şiddeti ahkam kestiğin küçük akıntılara benzemez. Attığın kulaçlar sadece yaşama içgüdün, zihnin hangi noktada öleceğini bildiğinden hiç olmadığı kadar sakin; en parlak fikirler bu sakinlikte baş gösterir. Hayatın boyunca aradığın bu düşünce ölümün dinginliğiyle birlikte mi geliyor yoksa? Hayır unut bunu, ihtiyacın olan bu değil; döngünün kırılma noktası hayatta kalman. Daha büyük kulaçlar, gittikçe daha yorgun bir beden. Bedelini ödediğin yeni bir hayat fikri bu noktada daha baskın, tutucu bir neşe ile bekliyor. Ufak ufak ciğerlerine dolan su bu zamana kadar aradığın tiyatro sahnesidir. Ne kadar gözler üzerinde ve yapayalnız; çeşitli hikayeler duymuştum değişimin öncülüğünde en büyük yıkım insanın kendisi olurmuş. Sahnede bulunan tüm ışıklar seni takip ederken değişimin son draması; bir kalbin paramparça öpücüğü.