Spencer, insanlara çevrelerinde olan bitenlerle ilgilenmeden, ahlaki çelişkiden uzak bir şekilde ilerleyebilecekleri bir yol sunmuştu. Erken dönemlerde varlıklı yoksulu görmezden gelmek için zaten herhangi bir haklılaştırmaya gerek duymamıştır. Damarlarında akan kan, yani asalet, onları farklı bir canlı türü haline getirmeye yetiyordu. Asiller, ağır işlerde çalışanları Batı'da ince bellerini ya da Doğu'da muntazam bir şekilde uzamış tırnaklarını göstererek aşağılıyorlardı. "Egemen olan sorumludur." anlayışına rağmen alt sınıfları oluşturan bu insanlara karşı en küçük bir yükümlük taşımadıklarını biliyoruz. Kitleler açlıkla boğuşurken, zenginler sofralarından eti, dudaklarından en seçkin şarapları bir an olsun eksik etmedikleri, bolluk içinde yaşadıkları ve altın yaldızlı arabalarda gezinip duruyor oldukları için en küçük bir vicdan azabı bile duymuyorlardı.
Şanı yüce Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in çocukluk çağı pek mukaddes bir halde geçmiştir. Daha doğar doğmaz bir takım harikalar belirmiş, kavmi ve kabilesi arasında bir bolluk ve bereket meydana gelmiştir. Kâbe-i Muazzama içinde müşrikler tarafından konulmuş olan putlar yüzleri üzerine yerlere düşmüş, ateşe tapanların ateşleri sönmüş, garip rüyalar görülmüş idi. Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in dedeleri arasında evladdan evlada geçen bir nur, bir güzellik vardı. Bu nur, nihayet Peygamber (s.a.v) Efendimiz'e intikal ederek onun mübarek yüzünde parlamaya başlamıştır.