Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.
Köroğlu
Hepimizin bildiği, kimi şanslılarımızın büyüklerinden dinlediği, belli bir yaşta ve eski Türk filmlerine meraklı olanlarımızın ise Cüneyt Arkın ustanın canlandırması ile izlediği efsanelerimizi okumak ayrı bir keyif oldu benim için. Ben de, büyüklerimizden bu efsaneleri dinleme şerefine erişemesem de, Köroğlu ve Alageyik efsanelerini filmlerden biliyordum. Kitapta anlatılan versiyonları ile filmlerdeki uyarlamaları bazı noktalarda farklılık gösterse de, her ikisinin de bıraktığı tat ayrı güzeldi. Memleketin yaylalarında, binbir çeşit çiçek kokusu eşliğinde keyifli bir maceraya atılmış hissediyor insan kendini. Köroğlu efsanesinde Kıratın kanatlarına takılıp gidiyor, Bolu Beyine kafa tutuyoruz. Karacaoğlan aşkıyla diyar diyar gezerken ardına takılıyor, türküleriyle kendimizden geçiyoruz. Onların aşkına karşı gelenlere karşı hiddetleniyor, cezalarını kesmek için çırpınıyoruz. Alageyik peşinde aklını yitiren Halil'e, acımayla karışık sitemler döküyor, Sultan Karı ile birlikte ona bağırıp çağırmak istiyoruz. Yaşar Kemal ustanın samimi ve akıcı anlatımından bahsetmeme gerek dahi yok. Yöresel söyleyişler ve kelimeler, anlatımın içtenliğini ve orijinalliğini artırıyor. Tavsiye ederim.
Peki, kimiz biz?
Kürt’üz-Türk’üz, kadınız-erkeğiz,
Aleviyiz-Sünniyiz, ama önce insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz. Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zındanda Yılmaz Güney’di namımız. Unutmayın ki;
Ekilir ekin geliriz,
Ezilir un geliriz,
Bir gider bin geliriz,
Bizi vurmak kurtuluş mu
diyerek yola çıktık. Bizim farkımız budur işte. Biz tek adam değil, çok insanız. Bu kadar çok insan, bir tek adamdan korkacak değiliz.
KÖROĞLU
Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.
17. yüzyılda Bolu havalisinde yaşamış, sonradan ünü bütün Anadolu’ya yayılmıştır. Babası da Bolu Beyi tarafından gözlerine mil çektirilerek cezalandırıldığı için Köroğlu diye tanınmıştır. Zulme karşı ayaklanarak halkın hakkını koruması, onu destansı bir kahraman haline getirir.
Benden selam olsun Bolu beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından gürzün sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Bu üç güzel efsaneyi Yaşar Kemal kaleminden onun betimlemelerinden okumak... Kendisi efsaneler yazan adamdan efsane okumak kadar güzel ne olabilir ki. Köroğlu ile kırata binip Bolu beyine direndik, Karacaoğlan olduk sazı elimize sözü dilimize aldık, hasreti Sıla’yı gördük, geyik avcısı Halil olduk tutkumuzun peşinde koştuk aşkı sevdayı iliklerimize kadar yaşadık. Bir başka yazarda bu kadar içine girmek mümkünmüdür efsanelerin hiç sanmam. Yaşar Kemal hayranı olarak diyebilirim ki şuana kadar 20 kitabını okudum ve hiç birinde de hayal kırıklığına uğramadım. Yaşar Kemal okumak ihtiyaçtır, bağımlılıktır.
Yok mu Bolu beyine selam söyleyip onun tahtını yerle bir edecek bir Köroğlu! Dağlara yaslanıp Bolu beyini zelil edip yerin dibine geçirecek birisi! Yok mu! İnsan suretindeki aşağılık!