“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..”
Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın. VIRGINIA WOOLF
Reklam
TABUT Tahtadan yapılmış bir uzun kutu; Baş tarafı geniş, ayak ucu dar. Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu, Yarın kendileri dolduracaklar. Her yandan küçülen bir oda gibi, Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış. Sanki bir taş bebek kutuda gibi, Hayalim, içinde uzanmış kalmış. Cılız vücuduma tam görünse de, İçim, bu dar yere sığılmaz diyor. Geride kalanlar hep dövünse de, İnsan birer birer yine giriyor. Ölenler yeniden doğarmış; gerçek! Tabut değildir bu, bir tahta kundak. Bu ağır hediye kime gidecek, Çakılır çakılmaz üstüne kapak?
Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Boş bir odaya belli miktarda gaz verildiği zaman, oda ne kadar büyük olursa olsun, gaz odanın tamamına yayılır. Ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, acı da insanın ruhuna ve bilincine tamamen yayılır. Dolayısıyla insanın çektiği acının "büyüklüğü" kesinlikle görecelidir.
Sevgili bayan milena'ya, size önce prag'dan, ardından da meran'dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. Bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için.. Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip
Reklam
"Üniversiteli delikanli kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa göruyordu takımda.. Hoşlandıgını, fena halde hoşlandıgını hissetti. Az sonra
Kitaplarla tanışmadan önceki hayatım; 1)Bizim mahalle duraklarında, (özellikle geç saatlerde) minibüs gelene kadar 15 dakika beklenir ve minibüs geldikten sonra 10 dakika’ya yakın 16 kişilik koltukların dolmasını bekliyor minibüs şoförü. Yani hayatımdan 25 dakika boşuna gitmiş olurdu. Tabi 25 dakika bana 25 saat gibi gelirdi. 2) Boş
İnanın bana, ki ben son on yılımın büyükçe bir bölümünü üç yüz yirmi ilk öğretim okulunu gözlemleyerek geçirdim, demokrasimiz var diye boş boş konuşabiliriz ama İngiltere’de yoksul bir çocuğun, büyük yapıtların doğduğu o entelektüel özgürlüğe kavuşma umudu, Atinalı bir kölenin oğlununkinden biraz fazladır.
Sayfa 127Kitabı okudu
Oda boştu, havasız gibiydi, kendisini hiç kimsenin istemediği bu yalnızlık içinde o da kendisini bomboş hissediyordu, boş, yararsız, tükenmiş ve yıpranmış; neden burada olduğunu ve neden buraya geldiğini anımsaması için biraz zaman geçmesi gerekiyordu. Günden ne bekliyordu ki titrek, ağır adımlarıyla sessizliği durmadan kat eden saatine böyle huzursuzluk içinde bakıyordu?
Sayfa 8 - Can Yayınları
Reklam
Parama göre bir otel odası bulabilmek için tabanlarım şişene kadar dolaştım. Zar zor da olsa kıyıda köşede kalan bir otelde derme çatma bir oda bulmuştum. Tütünümü sardım daha doğrusu ben sarmayı hiç beceremedim be. Öyle işte duman çıksın. Odaya şöyle bir göz gezdirdim. Oda ucuzdu oda boktu oda da önceki günden kalma kokular vardı. Tv de üç beş tane kanal sırasıyla üç tur döndüm. Saçmaydı hepsi. Saçma sapan siyasi tartışma programları. İktidar yanlısı üç beş tane adam aynı konuda aynı sonuca varıyorlardı. Ben yalnızdım lan onlar ise saçmalık. Uzandım yatağıma gerçek hayatı seyre koyuldum . Dışarıda loş bir karanlık hakimdi. Sorular sordum kendi kendime. Ne için vardım. İnsan karakterine göre mi var olur parasına göre mi. Niçin aptal bir kadın tarafından terkedildim. Niçin geçtim güzel olan herşeyden. Boktan olan her durumun odak noktası mıyım? Neden bu insanlar halden anlamaz ki. Herkes vicdanı beynini kaybediyor olsa gerek. Bir gün aradığım her şeyden. vazgeçeceğim Ben varsam var lan her şey. Aslında hepimiz birer hiçiz. Piç olan egolarımız. Bak yine sabah olmuş. Boş şişeler ne anlatıyor insanlığa. Hiç
Peki ya Okumak? Gelelim okumaya. Bunun için de şöyle bir hikâyecik aktaracağım size. A.Y. orta sınıftan bir kadın. İlkokul mezunu. Bugün 42 yıllık evli bir kadın. İlk evlendiği zamanlarda kitap okumaya çok düşkünmüş ama evlendikten iki yıl sonra bu âdetinin bittiğini söylüyor. Evlendikten sonra da bu geleneğini devam ettireceğini düşünmüş. Ancak
Kırkbin kişi , Yahudi yazarlara ait yirmibinden fazla kitabı tezahüratlarla yakmış. Uzun yıllar sonra, olayın anısına kitapların yakıldığı noktaya cam bir panel yerleştirilmiş. Bu bir pencere ve üzerine doğru eğildiğinde , aşağıdaki bir odaya bakabiliyorsun. Oda bembeyaz ve baştan aşağı boş raflarla kaplı. Boş bir kütüphane mi? dedi Fısıldayan. Evet diye cevap verdim. Fanatikler kazanmış olsaydı yaşayacağımız dünyanın bir tasviri.
İlk evladım Köksal 1969 yılında ikinci evladım Serdar 1971 üçüncü yavrum Hakan 1973 dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti. 13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.