Ebeveynlik, insan olarak bize sunulan en önemli ayrıcalıklardan biridir. Ne ile uğraşıyor olursak olalım çocuklarımızı geliştirmek biyolojik ve sosyal zorunluluğumuzdur.
Devrim, bir yerde rasyonelleştirilmiş yapının yıkılmasının amaç lanması anlamına geldiği gibi saldırıya geçilebilecek en uygun ana açık olmayı da beraberinde getirir. Tüm politik mekânı sonuna kadar rasyonelleştirilmiş olarak düşünseydik eğer, en uygun ana karşı açık olmaktan da vazgeçmiş olurduk. “An” ise, “burada ve şimdi’nin, üstü her teorinin genelleme yönelimince örtülen irrasyonel olanından başka bir şey değildir. Ancak -devrime ihtiyaç duyulduğu ve o istendiği sürece- anı kaçırılması gerektiği için; teorik yaklaşımda, irrasyonel olanın irrasyonel niteliği açısından değerlendirilmesine işaret eden bir boşluk oluşmaktadır.
Sevgili Bilge,
Bana bir mektup yazmış olsaydın, bende sana cevap vermiş olsaydım ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı da aramızdaki birçok söz yarım kalsaydı birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık. Yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmamız kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmayayım senden de.
İnsanları, eski karıma yaptığım gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden kaçıyorum gibi, beyik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık duygular içerisinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözler hiç söylenmemiş olsaydı ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.
Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğümden günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim…
Sadece kendisiydi boşluk, gereksiz bir keder hisseden; bu insanları uzak geçmişte burada boy gösterdiği günkü halleriyle karşılaştırıyordu. Hücre buydu işte: Dünyanın sessizliği.