Yıkılma Sakın!
İstanbul dirildiyse Üsküp, Kosova, Manastır, Bosna, Şam, Bağdat da dirilecek. Kubbelerin çökmesine, minarelerin yetim kalmasına bakıp da aldanma!
Reklam
Relación de sucesos türünün en unutulmaz örneği 1647 yılında Madrid'de yayımlanmıştır. Bu esere göre "Türkiye'de üç boynuzlu, üç gözlü, eşek kulaklı, tek delikli burnu olan ve ayakları ile bacakları ters bir çocuk doğmuştu. Bosna paşası böyle bir canavarın doğumundan tedirgin olmuş ve ülkenin en önde gelen âlimlerini ve kâhinlerini çağırtmıştır. Yorumlar yine Osmanlı'nın çöküşüne delalet eder: Bu hilkat garibesi çocuk Osmanlı'yı simgelemektedir. Canavarın üç boynuzu üç kıtaya yayılan gücünün timsalidir. Üç göz ise diğer devletler üzerinden gözlerini ayırmaması demektir. Eşek kulakları yabani bir hayvan olarak edebiyat yoksunluğuna işaret eder. Tek delikli burun Hz. Muhammed'in dininden başka bir yolu kabul etmemesi anlamına gelmektedir. Son olarak da ters ayaklarla bacaklar vardır ki bunlar da Osmanlı'nın durumunu simgelerler. Yani, önce fantastik bir hikâye uydurulur, daha sonra da üzerinden yorum yapılır.
Sayfa 163Kitabı okudu
Kölelik diye tarihsel bir gerçek varken hangi distopya dan söz edilebilirdi? Üstelik bir zamanlar Ruanda ya da Bosna'da olanlar sırf Kuzey Amerika'da gerçekleşiyor diye nasıl olur da kıyamet sonrasına tarihlenebilirdi? Böylesine bariz bir ayrımcılık nasıl yapılabilirdi? Gerçekten de bütün bunları yok sayıp distopyaları geleceğe aitmiş gibi satmak sadece bir tezgâhtı! İzleyene, "Henüz durum o kadar kötü değil, korkmayın!" diyen bir sahtekârlık. Oysa mevcut durum tam da korkulacak kadar kötüydü! Ve o hikâyelerin gelecekte geçtiğini iddia etmek, bugün her kesin herkese saldırdığı ya da baskı uyguladığı ülkelerde yaşayan insanlara yapılabilecek en büyük hakaretti! Dolayısıyla distopya, ancak geçmişi anlatan bir hikâye olabilirdi. Ne de olsa geleceğe dair kurulabilecek tek bir hayal vardı. Çünkü dünyanın distopik tarihinde henüz görülmemiş tek şey oydu: Ütopya!
"Bosna bir ahlâk meselesidir, böylece de evrenseldir ve her insanı ilgilendirmektedir."
Ancak diğer ülkelere sığınarak güvende kalmaya çalışan mültecilerin aksine, doğu Bosna'nın dağlarında saklanarak savaştan kaçıp güvende kalmaya çalışıyorduk.
Reklam
Yıl 1992-95 , Bosna'ya Sırpların girdiği bir dönem. Türkiye'ye , hiçbir yerden gelmeyecek sayıda fetva soruluyordu , " Biz bu çocukları aldıralım mı, doğuralım mı? Tecavüze uğramamış kadın kalmamış ! Neden biliyor musunuz? Çünkü onlara kaba demirciler çarşısının baktığı aynı nazar ile bakıyorlar. 110 bin ölü,2 milyon kişi sürgün... Okurken bile çok kolay geliyor değil mi ? "Annene gözünün önünde tecavüz edildiğini düşün"! Tek bir dua ediyorsun, ekmek değil, su değil, Allah'ım bugün dükkanımın bereketini ver de değil " Allah'ım bugün anneme/bacıma tecavüz edilmesin!"...
Vesselam...
Birileri stresten uzak durmaya, yeterli ve dengeli beslenmeye devam etsinler. Ben Rusların Çeçen katliamını, Bosna'da 95 Temmuz'unda sekiz bin Boşnak'ın katledilişini, Irak'ta oluşturulan ikinci Irak gibi, Filistin'de oluşturulmaya çalışılan ikinci Filistin'i düşünmeye ve içimdeki öfkeyi diri tutmaya devam edeceğim! Kimse kusura bakmasın, Hadis-i Şerifler alnımın tam ortasına böyle yayılmışken Tibet yaylalarında iç huzura erişmiş barışçı Dalay Lama gibi gülümseyerek dolaşıp gezemem... Vesselam!
Erkam Yayınları/PDFKitabı okudu
Bir Resmi Yalan: Abdülhamit ve "Kaybetmediği" Topraklar
Berlin Muahedesi'yle büyük Bulgaristan yerine küçük ve Türkiye'ye bağlı bir Bulgaristan Prensliği kuruldu. Balkan Dağları'nın cenubunda Hristiyan bir valiyle idare edilir bir Şarki Rumeli vilayeti teşkil olundu. Romanya, Sırbistan ve Karadağ tam istiklale kavuștular; Besarabya, Tuna ağızları, Anadolu'da Batum, Kars ve Ardahan Rusya' ya brakıldı. Muvakkat kaydıyla Avusturya, Bosna ve Hersek'i ve emanet kaydıyla İngiltere Kıbrıs Adası'nı aldı. Tesalya nın büyük bir parçası Yunanistan'a verildi. Hatta İran lehine de bir hudut tashihi yapıldı 1881de Fransızlar Tunus'u, 1882'de İngilizler Mısır'ı, 1885'te tam istiklalini ilan eden Bulgarlar Şarki Rumeli vilayetini işgal ve ilhak ettiler, artik Babıâli demeyelim, Yıldız bu tecavüzleri protesto etti ve protestolarını takip etmedi. Abdülhamid'in bu dış siyaseti hiç değişmedi. 1897'de Giritlilerin çıkardığı ihtilale yardım eden Yunanistan' a harp açtı, harbi kazandı, fakat Avrupa devletlerinin tavassut ve müdahalesiyle eski hudut üzerine sulh yaptı, Girit Adası'na muhtariyet verdi.
Sayfa 457Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.