"Bizi kurtardığın için gerçekten ama gerçekten minnettarım, Maia. Jace de öyle ama bazen o kadar inatçıdır ki bunu itiraf etmektense kendi gözüne bir melek bıçağı saplamayı tercih eder. Böyle bir şey yapmasını umduğunu söyleme sakın," diye ekledi, kızın yüz ifadesini görerek. "Çünkü bu pek işe yaramaz."
Başka bir son düşünemiyordum. Böyle olmasını istemezdim ama hep oluyordu.
Reklam
"En azından tüm insanlara adil olabilen, bireye bir komşu olarak saygıyla davranan bir devleti hayal ediyor olmaktan memnunum; böyle bir devlet, komşuluk ve vatandaşlık görevlerini yerine getiren, ancak devletin işlerine karışmadan ve devlet tarafından kuşatılmadan devletten uzakta yaşamayı seçen birkaç kişinin, güvenliğini tehdit ettiğini düşünmez. Meyveler veren ve olgunlaşır olgunlaşmaz onları dökmeye razı olan bir devlettir bu. İşte böyle bir devletin hayalini kurdum, ama ona henüz hiçbir yerde rastlamadım."
— Ankara’ya gidecektim, çok önemli bir iş için... Taksiye binip Şişhane’ye gittim ki, terminalden uçak bileti alayım. Terminalin kapısı kapalı, camında bir yazı: “Tamirat dolayısıyla kapalıdır. Biletlerinizi Aksaray’daki büromuzdan alabilirsiniz.” Yine bir taksiye bindim, haydi Aksaray... Ona sora buna sora, Aksaray’da Türk Havayollarının yerini
Sayfa 22 - Bu Memleket BatarKitabı okuyor
Ama öyle ya da böyle, olması gereken şey oldu. İnsanlar genellikle çok geç olduğunda ve ancak kaynayan kalabalıklarda kitlesel psikoz olayları, bazen tesadüfi oluşları bazen de ölümcül kaçınılmazlıkları ile bir kez daha patlak verdiğinde, uyanırlar.
Sayfa 162
Fıtık Amca, o dolaylardaki sinemalarda oynayan bütün filmleri seyredip “Hazret-i Ömer’in Adaleti” adlı yerli filmi uygun bulup karısına o filmi görebileceğini söylüyor. Necmiye... Genç kadının adı. Gidiyor sinemaya... Fıtık Amcanın içi pırpır... Ertesi akşam erkenden eve dönüyor. Oh, çok şükür Necmiye evde. — Necmiyaa? — Efendim. — Ne yaptın ben
Sayfa 18 - Du Bakali N’olecakKitabı okuyor
Reklam
Bana öyle geliyor ki insan da tıpkı kale gibiydi. Özgürlüğünü kazanabilmek amacıyla tüm duvarlarını yıkıyor ama böyle yaparak göğünde yıldızlar görünen savunmasız bir harabe haline geliyordu. Hal böyle olunca, var olmama sancıları başlıyordu.
Bir ara 'Sen olsaydım keşke ben !' dedi. 'Ne güzel, baban var senin!' O zamanlar bu sözden bir şey çıkaramamıştım hakçası. Durmamıştım üstün­ de. Sonra sonra koydu ama bana. Kardeşime acımaya başladım. Acımayla sevgi karışımı bir şeydi daha çok bu. Kendi kendime karar verdim bir gün: Babam böyle bi halt karıştırırsa bi da, gitmiyecektim. Koymuştum kafama. Dövsün, öldürsündü ister. Yapacaktım dedi­ğimi."
Gerçekten bilmediğim için soruyorum. Bugüne kadar hakikat ne demek sorusuna verilen somut bir cevap görmedim. Eğer hakikati vahdet-i vücud temeliyle konuşuyorlarsa onu bilemem. "Tek hakikat Allah'tır, geri kalan her şey onun yansımasıdır gibi" ama ortada böyle de bir durum yok. Gençler hakikati arasın, gençler ruh köküne insin, gençler medeniyet tasavvuru yapsın falan. Biri de çıkıp demiyor ki; "Gençler gidin kim olduğunuzu unutmadan insanlığınızı yaşayın, bakın bahar geldi, bir ormana gidin temiz hava alın, kendinize çadır alın, kamp malzemesi alın. Gidin birine âşık olun. Bir gönlünüz vardı onu hatırlayın."
Sayfa 20
Reklam
"Gözlerimi yumarım,sadece göz kapaklarımdan sızan ışığı hissetmek isterim,bu gündelik olayı genellikle kaçırmama neden olan uyuşukluğum yüzünden kendimi suçlarım ama güne her sabah böyle merhaba demenin benim için fazlasıyla zorlayıcı olacağını bilirim."
Sayfa 123Kitabı okudu
Kucağımda anlamadığım milyonlarca şeyle oturuyorum..
"İşte o anda anladım ki" gibi beylik bir ifade tonuna geçip bu hikayeden çıkarılacak dersi anlatmaya başlamam gerekir belki. Yok ama ders mers yok, hayat böyle bir yer değil. İnsan istiyor ki her şey birbiriyle bağlantılı olsun, işaretleri takip ederek bir sonuca ulaşılsın ve o anda bir aydınlanma yaşansın. Ama olmuyor. Babalar ölüyor, ceplerinde yanantaşların fotoğrafı çıkıyor, sen o taşların yanına gidip oturuyorsun, saatlerce bakıyorsun, bakıyorsun ve evet sürpriz: Bir bok anlamıyorsun. Kucağımda anlamadığım milyonlarca şeyle beraber oturuyorum, hiç bilmiyorum Osman.
Ortadoğu zihniyeti.. Başımızın belası..
Eğer sizin aylık maaşınız 30 bin liraysa gidin iPhone alın, en lüks restoranda da yemek yiyin. Ama benim derdim başka. Bakın Türkiye'ye, dünyanın en pahalı telefonu, dünyanın en pahalı benzini, dünyanın en çok vergileri olan bir ülke. Her yer cip kaynıyor; her yerde herkesin elinde iPhone var. O zaman bizim kendimizi sorgulamamız lazım. Avrupa'da böyle bir şey niye yok? Ama Ortadoğu'da var; Arabistan'a gidin var, Dubai'ye gidin var. Işte bu noktada Ortadoğu kafasından çıkıp Avrupa kafasına girersek başarılı oluruz.
Mustafa Kemal'in çok onurlu olduğunu söyleyelim. Mahallesinde sokak oyunlarını seyreder, fakat katılmazdı. O zamanki arkadaşlarından birinin anlattığına göre bir gün komşu çocukları birdirbir oynuyorlarmış. Kendisini de çağırmışlar: Gel, sen de oyna, demişler. Mustafa: - Peki, demiş ve olduğu yerde ayakta durmuş. Ama eğil ki atlayalım, demişler. Mustafa başını sallayarak: - Ben eğilmem. Üstümden böyle atlayabilirseniz, atlayın, diye cevap vermiş.
Sayfa 24 - Pozitif
Hayat standartlarını fazla yükseltmek yerine parayı kenara atmak
Tabii ki geziyor, yaşıyordum da, ama hep normalin altında, yaşamam gereken standardın bir tık altında yaşıyordum. Hatta şöyle bir şey yaptım: BARSAN'da 800 lira maaş alıyordum. Bin 500 liraya DHL'e transfer olduğumda bir karar aldım kendi kendime, "Ben gidip de bu strese gireceksem parayı 800 lira maaş alıyor gibi düşüneceğim," dedim ve DHL'de aldığım bin 500'ün 700'ünü her ay yok sayıp biriktirdim. İki yıl boyunca bunu yaptım. Hâlâ 800 lira alıyor gibi yaşadım, yine aynı yerde yaşıyormuş gibi düşündüm. Oysa benimle beraber geçen iki arkadaşım hemen standartlarını değiştirdiler; arabalarını, kıyafetlerini değiştirdiler, iyi yerlere taşındılar filan, ama ben bunu yapmadım. Ben aynı şekilde devam ettim. Bir süre sonra baktım yatırdığım paralar çoğalmış, onlarla da arsa aldım. Böyle böyle devam ettim...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.