Çamurlu pencere kendi kendini yıkıyor. Çiçekler kendi kendine çürüyor demir balkonda. İçerden yetişemiyorum dışarı. Yukarıdaki külüyle sardunyaları yakıyor yaz kış.Yetişemiyorum hiç yukarı...
Kayan sadece göğüs kafesimde dikişsiz bir nefes.Yersiz, otuz küsur nefes.
Peki ayaktaki fotoğrafların boyu mu kısalıyor, sesi mi az duyuluyor mesafe yaklaşırken? Alıştığın sesleri kısalırken meşgule alma.Kısa kesme. Bir kez olsun,çok özledim de.
Yanaklarım yere sarkarken, kısalan bir omuza nerden sarılacağım? Onu da desene.
Bence aya hiç çıkılmadı. Işık hızında hiçbir ses ulaşmadı yukarı.Bir balkon, bir de alnım var.Kara deliklerse demir balkondan sarkıyor.Balkona çıkmadıkça, aya hep küllerin düşüyor.
Bu sabah sırf bu yüzden inat ettim uyumadım. Yoldan çaldığım sardunyayı yoğurt kabına bıraktım. Çamurlu pencereden uzanıp ona yer açtım. Aşağı doğru uzattı hemen yüzünü. Can suyu verdim, suyun yarısı aşağı aktı hemen.
Sonra balkona sırtımı döndüm.Yine.
Yine duvarı seyrediyorum.
Kısalan bir omuza nerden sarılacağımı hala bilmiyorum. Ama bundan fazlasını ay seninken biliyorum.
Biliyor musun?
Sevdigini unutmak degil ama belki hatirlamak mümkün demisti muzaffer abi
Özledim...
Böyle sevme hiç kimseyi...