Böyle tespite gel de şapka çıkarma...
Nitekim hekim —özellikle de cerrah, ki ben de cerrah çocuğuyum— konuşmaz, dinler. Başkalarının konuşmasını dinler, ama ciddiye almak için, ne demek istediğini anlamak için değil, o konuşmada ciddi bir hastalığın, yani bedensel bir hastalığın, organik bir hastalığın belirtilerini bulmak için dinler. Hekim dinler, ama başkasının sözünü delip geçerek bedeninin dilsiz hakikatine ulaşmak için dinler. Hekim konuşmaz, eylemde bulunur, yani dokunur, araya girer. Cerrah uyutulmuş bedende lezyonu bulur, bedeni kesip diker, ameliyat yapar; bunların hepsi suskunluk içinde, sözün mutlak yokluğu içinde olur. Sarf ettiği sözler, teşhis ve tedaviyle ilgili kısacık değinilerden ibarettir. Hekim tek kelimeyle hakikati söylemek ve reçeteyi yazmak için konuşur. Dolayısıyla hekim çok nadiren konuşur. Hiç şüphe yok ki sözün bu klinik tıp pratiğinde işlevsel olarak çok değersiz olması, üzerimde uzun süre etkili olmuştur, bundan on - on iki yıl öncesine kadar söz benim için hep hava civaydı.
Sayfa 31 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Resim