milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlaken çürüyor da, hiç kimse bu kokuşmuşluğu görmüyor. herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal bir durum sanıyor sanki. ama bu böyle mi olmalıdır?
Meyhanenin kendi dili, hatta genellikle İtalyanca ya da bozulmuş Yunanca bir argosu vardı - patrona "barba", tezgahın arkasındaki barmene "mastori", genç garsona "miço" denirdi. Meyhanenin folkloru da vardı: Mekânın yakınlarında hamallar ayakları üzerinde duramayan sarhoşları "küfe" denen büyük sepetlerle evlerine götürmek için gecenin kör karanlığında sabırla beklerlerdi... Türkçede "küfeyle getirilmek" ve "küfelik olmak" tabirleri hâlâ kullanılır.
Ruh her vade hayır diyordu; her yalan düşe, her sahte hassa itiraz ediyordu ve gece yarısı rüzgârın bozulmuş bir fener olayında geriye kalan birkaç kalyon düşü Sali söndürüyor son düşleri.
Jacques, bu düşüncede değildi: "İnsanlar da biraz bozulmuş olsalar gerek," diyordu, "çünkü insanlar kurt doğmadıkları halde kurt oluyorlar. Tanrı, ne yirmi dörtlük top, ne de süngü verdi onlara; oysa, insanlar birbirlerini yok etmek için toplar ve süngüler yaptılar. İflaslara, alacaklıları yoksun kılmak için batanların mallarına el koyan adaleti de bunlar arasına katabilirim."