Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yirminci yüzyıl yeni bir tarihin başlangıcıdır; bir yandan özgürlüğü ve çoksesliliği getirmiş, öte yandan insanlarda yabancılaşma duygusunu körüklemiştir. Hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. İnsanlar savaşlara engel olmayan Tanrı’ya, lider figürlerine, toplum ve uygarlığa ve savaş sırasında kullanılan ölümcül kitle imha silahları geliştiren teknolojiye yabancılaşmış; kadın ve erkek arasındaki çatışma derken, ırklar da bu çatışmaya katılmıştır. Ait olma duygusunu yitirmiş bireyler parçalanmış dünyadan geri çekilip özgürlük ve saflığa geri dönüşü dönüşü vaat eden doğaya, ilkel yaşama yönelir
Reklam
Postmodernizm, özgün öyküler yaratmak yerine eski öykülerin çeşitlemelerini üretir. Ancak geçmişin sorgulaması tamamlandığında, sıra yeni bir başlangıç yapmaya gelince, ilerleme hangi yönde olacak? Tarih tekerrürden ibaret sayılıp edebiyat yine geri adım mı atacak?
her kültür farklı söylemlerden oluşan karmaşık bir metindir; hiçbir insan, nesne ve olgu bu metnin dışında var olamaz.
Nasıl bir kumaş parçası birbiriyle örülmüş farklı ipliklerden oluşuyorsa, aynı şekilde, tek bir edebi metnin bünyesinde de “yeni” metinle iç içe bulunan eski metinler ya da ara metinler bulunur. Bu nedenle hiçbir yazar tümüyle yeni bir şey söyleyemez; ancak önceden yazılmış, söylenmiş ve okunmuş olanı bir değişimden geçirip tekrar ifade edebilir. Ya da “hiçbiri özgün olmayan çeşitli yazıları, birbirleriyle örtüştükleri ve çeliştikleri çok boyutlu bir alan olarak yeniden düzenler ve derler.”
Julia Kristeva şöyle der: Bir metin “metinlerin permütasyonudur, bir metinlerarasılıktır: Verili bir metnin alanı içinde başka metinlerden alınmış çeşitli sözceler kesişir ve birbirini nötralize eder.”
Reklam
Freud’un yer, zaman ve mantığın çizdiği sınırları gözetmeyen bir “yer” olarak tanımladığı bireyin bilinçaltının kendisi de karmaşık ve değişkendir. Bireyin zamanı ve bu nedenle gerçekliği algılama biçimi de aynı derecede karmaşıktır; geçmiş, bugün ve gelecek karmaşık bir bütündür.
Almanya’da doğup Amerika’ya göç eden bilim adamı Albert Einstein (1879-1955) 1905 yılında izafiyete ilişkin özel kuramını ortaya atar ve 1918’de yayımlanan (İzafiyet: Özel ve Genel Kuram) adlı çalışmasında, koca evrendeki tek kesin ve değişmez verinin ışık hızı olduğunu, diğer bilgilerinse göreli olduğunu öne sürer. Fransız düşünür Henri Bergson (1859-1941) da hem dış dünyanın değişken hem de Freud’un dediği gibi, insanın zamanı algılama biçiminin karmaşık olduğunu savunur.
Max Planck’ın (1858-1947) Wemer Heisenberg (1901-1976) ve başka bilim adamlarıyla 1900’de ortaya attığı kuantum kuramına göre enerji parçacıkları süreklilik göstermeyen ve öngörülemeyen bir biçimde değişim gösterir.
Natüralist felsefe, iki etkene dikkat çeken Charles Darwin (1809-1883), Karl Marx (1818-1883) ve Hippolyte Taine’in (1823-1893) kuramlarından etkiler taşımaktadır.
Reklam
Gerçekçilik ayrıca natüralizmin, insanların benliklerinin çevresel koşullar tarafından belirlendiği düşüncesini benimserken, kalıtımsal özelliklerin de belirleyici olduğu görüşünü pek paylaşmaz.
Rusya’da Nikolai Vasilievitch Gogol (1809-1852), İvan Sergeyevitch Turgenyev (1818-1883), Lev Nikolayevitch Tolstoy (1828-1910), Anton Pavlovitch Çehov (1860-1904), Fransa’daysa Edmond de Goncourt (1822-1896) ve Jules de Goncourt (1830-1870) kardeşler, Gustave Flaubert (1821-1880), Emile Zola (1840-1902) ve Guy de Maupassant’ın (1850-1893)bulunduğu yazarlar yeni bir geleneği oluşturmuştur.
Gerçekçi anlatım başta dış dünya üzerinde yoğunlaşırken sonradan somut ayrıntılar yoluyla karakterin iç dünyasını anlatan psikolojik gerçekçiliğe dönüşmüştür. Kısa öykünün tarihindeki bu dönüm noktası modernizmin başlangıcına işaret etmektedir.
.. geleneksel izlek ve anlatım teknikleri dışına çıkmak isteyen birçok yazar kısa öykü türünü seçmiştir. En önemli örnek belki de James Joyce’un modern öyküye yön verdiği Dubliners (1914, Dublinliler ) adlı öykü derlemesidir.
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.