Rothschild ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika' daki kolonilerin savaşı olmuştur. Savaş sırasında Rothschild ailesi çok gizli bir biçimde kolonileri desteklemiştir. Amerika'nın İngiltere'ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere'nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmişti. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan Başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir. Böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak hayli karlı bir işe imza atmıştır.
Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere, Amerika' dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır. İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere, bu sefer Amerika' ya yardım ettiğini düşünerek Fransa' ya saldırmıştır.
İngiliz tarihçilerin ''Kara Eylül'' diye nitelendirdiği bu olay ile Rothschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini eline geçirmiştir. Ekonomik durumu iyice gelişen Rothschild ailesi ''Kenan Diyarında'', Tanrı' nın kendilerine vaat ettiği kutsal Yahudi devletini kurmak için gerekli şablonu hazırlamaya başlamıştır bile.
Rus askeri şahsiyetleri arasında soğuk savaş döneminin en kıdemli kişileri arasında yer alan General Leonid İvaşov Brüksel’de 2006’da uluslararası bir toplantıda “Uluslararası terörizm diye bir şey yok” dedi ve uluslararası terörizmin amaçları şunlardır diye devam etti.
“Hâkimiyet ve kontrol amacıyla tüm dünyaya yayılmış kuvvetlerin gerçek amacını örtmek; insanları görünmeyen bir düşmana karşı belirsiz hedefler için savaşmaya ikna etmek." (..)
Avrasya Balkanları’ndaki istikrarsızlığı gittikçe ağırlaştıran ve durumu potansiyel olarak daha patlayıcı hale getiren etken
ise, imparatorluk geçmişi olan, bölgede kültürel, dinsel ve ekonomik çıkarları olan komşu iki ulus-devletin, Türkiye ve Iran’ın jeopolitik yönelim açısından değişken ve içte potansiyel olarak hassas olmalarıdır. Bu iki devlet istikrarsızlaştığında, denetimden çıkan etnik ve toprak anlaşmazlığı kökenli çatışmalar ve bölgedeki hassas güç dengelerinin hâlihazırda bozuk olduğu hesaba katılırsa, tüm bölgenin yoğun karmaşaya sürüklenmesi oldukça mümkündür. Bu yüzden Türkiye ve İran sadece önemli
jeostratejik oyuncular değildir. Aynı zamanda birer jeopolitik eksendirler. İç durumları bölgenin kaderi için hayati önem arz etmektedir. Her ikisi de güçlü bölgesel tutkuları ve tarihi değerlilik duygusuna sahip olan orta seviye güçlerdir. Ancak her iki devletin de gelecekteki jeopolitik yönelimleri ve hatta
ulusal birliği belirsizdir.
Denizaşırı İngiliz İmparatorluğu başlangıçta keşif, ticaret ve fetih birleşimi ile elde edilmişti. Ama Romalı ve Çinli selefleri veya Fransız ve İspanyol rakipleri gibi, kalıcılığının gücü İngiltere’nin kültürel üstünlüğünün algılanışından kaynaklanıyordu.Bu üstünlük sadece imparatorluğun yönetici sınıfının öznel kibri değildi, İngiliz olmayan tebaa da bu görüşü paylaşıyordu. Güney Afrikalı ilk siyah başkan Nelson Mandela’nın kendi sözleri şöyleydi: “Ben bir İngiliz okulunda yetiştim ve o zaman İngiltere dünyadaki iyi olan her şeyin anavatanıydı. İngiltere’nin ve İngiliz tarih ve kültürünün
üzerimizdeki etkisinden ben kurtulamadım.” Başarıyla uygulanan ve sessizce kabul edilen kültürel üstünlük, imparatorluk merkezinin iktidarını devam ettirmek için büyük askeri kuvvetlere gereksinimi azaltma etkisine sahipti. 1914’e kadar, sadece birkaç bin İngiliz askeri personeli ve memuru yaklaşık 28 milyon metre kareyi ve İngiliz olmayan 400 milyon kişiyi kontrol ediyordu
1955’te Avrupa Birliği’nin kurulmasının görüşüldüğü Messina’daki konferansta bile, resmi İngiliz sözcüsünün Avrupa’nın mimarı olmak için toplanmış kişilere açıkça şunları savunduğunu
yazmaktadır:
“Üzerinde tartıştığınız, ileride yapılacak bu
anlaşmanın üzerinde fikir birliğine varılmasına ihtimal yoktur; fikir birliğine varılsa bile, uygulanma ihtimali yoktur. Ve uygulansa bile, İngiltere için hiçbir şekilde
kabulü mümkün değildir... au revoir et bonne chance.
(Elveda ve iyi şanslar.)”
Bu sözlerin üzerinden kırk
4 Kasım'da Tahran'daki ABD Büyükelçiliği ele geçirildi ve 62 Amerikalı rehin alındı. Kadınlar ve Afrikalı Amerikalılardan oluşan 10 kişi derhal serbest bırakıldı; kalan rehineler, 20 Ocak 1981 'de serbest bırakılıncaya kadar 444 gün boyunca tutuldu. Rehin alanlar ve başkalarının müteakip açıklamaları ve ifşaatları sayesinde, o zamanlar çoğu kimseyi şaşırtan olayın nedenleri daha da netleşti. Rehine krizinin, bugün, İran ile ABD arasındaki ilişkilerin bozulmasından değil, düzelmesinden kaynaklandığı görülüyor. 1979 sonbaharında, nispeten ılımlı İran başbakanı Mehdi Bazergan, Cezayir hükümetinin himayesinde Amerikan ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski ile görüşme ayarlamıştı. İkili 1 Kasım'da bir araya geldi ve el sıkışırken fotoğraf çektirdikleri söylendi. İki ülke arasında uzlaşma olabileceğine dair bir ihtimal var gibiydi; ancak bu, radikallerin gözünde gerçek bir tehlikeydi. Protestocular büyükelçiliği ele geçirdi ve daha fazla diyalog umudunu yok etmek için Amerikalı diplomatları rehin aldı. En azından o zaman için amaçlarına tam anlamıyla ulaşmışlardı.
" Güç arayışında gerekli olan ekonomik fedakarlık, yani savunma harcamaları ve insani fedakarlık, hatta profesyonel askerlerin ölümü ve yaralanmaları bile, demokratik içgüdülerle uyuşmaz. Demokrasi yayılmacı seferberliğe karşıdır."
"Nitekim Tavistock, Küba füze krizi, birbiri peşi sıra dünyanın birçok yerinde politik liderlerin öldürülmesi ve televizyonlarda her gün defalarca yinelenen kanlı ve vahşi Vietnam Savaşı görüntüleri ile sarsılan ve bunalan 1960’lar Amerikan ve dünya gençliği zihinlerini sürekli meşgul eden milliyetçilik, kamu yararı ve etik değerler dünyasından alıp,
“Kendi bedeni” “kendi duygularını” öne çıkaran rock müzik, çeşitli uyuşturucular ve seksin hedonizm dünyasında teselli bulur hâle getirmeyi ABD’ye önermiştir."
Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rothschild ailesi daha karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar. İşin adı ''Savaşa giren devletlere faizle borç vermek.'' Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere' ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar. İngiltere Fransa karşısında yeniliyor ve Rothschild ailesine olan borcunu ödeyemiyor. Bunun karşısında borcunu oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank pf England ödenemeyen borç karşılığında Rothschild ailesine devrediliyor. Rothschild ailesi İngiliz devletinin bu devretme işlemini bir şartla kabul ediyor; ''İngiliz sterlinini kendilerinin basması'' İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir Yahudi ailesine veriliyor.