Ahmet Hamdi Tanpınar'ın okuduğum ilk kitabı ancak sonuncusu olmayacağını söylemeliyim. Asıl konusu iç nizam olan kitapta ayrı ayrı her karakterin yaşadığı içsel huzursuzluk gayet başarılı bir şekilde betimlenerek anlatılmış. Mümtaz - Nuran, Mümtaz - Suat, Mümtaz - İhsan ilişkilerinin özellikle baş köşeye oturtularak kaleme alınmış bir eser. Okurken çoğu kez Dostroveski eserlerinin (özellikle Karamazov Kardeşler) tadını hissettiğimi hatırlıyorum. Beni bu kitapta mutlu etmeyen tek şey çok fazla eski kelimenin olması nedeniyle okumayı bölüp anlamlarına bakmam oldu. Herkese keyifli okumalar.
Hiçbir şeyi kendimize kader yapmaya hakkımız yoktur. Hayat o kadar geniş ve insan o kadar büyük meseleler içinde ki... Onu kavramak için düşüncelerimizde ve hayatımızda hür olmalıyız.
Gerek kaleme alınan konu, gerek karakterlerin her birinin hayat mücadelesi ve birbirleriyle olan ilişkileri ve içinde bulundukları yoksulluğun anlatımı ve hatta anlatımından ziyade o yoksulluğu yaşatması, beni çok etkiledi. Karakterler ile empati yapabilmeniz o kadar kolay ki yazarın dili ve anlatımı sayesinde. Yaşanan yoksulluk gözlerimi doldurdu. Üzücü, çarpıcı ve akıcı
Her kitabın okuyucu kitlesininin farklı olduğunu düşünen bir okuyucu olduğumdan, bu kitabın okuyucu kitlesi içinde olmadığımın ayrımına vardım demeliyim. Dinler tarihi hakkında okumayı ve araştırmayı seven bir okuyucu olarak şunu söyleyebilirim ki evet okunması gereken bir eser. Ancak felsefe benim ilgi duyduğum bir alan olmadığından sanırım istediğimi alamadım kitaptan. Herkese iyi okumalar.
Oysa ziyan edilmiş tek yaşam, yaşamın hazları ya da üzüntüleriyle kandırılıp da ruh olarak, benlik olarak kendisinin bilincine asla kesin surette, ebediyen varmamış kişinin yaşamıdır.
Bir başkasını zayıflıklarına, hatalarına ve kusurlarına rağmen sevmek kusursuz sevgi değildir. Hayır, sevmek, o kişiyi zayıflıklarına, hatalarına ve kusurlarına rağmen ve bunlarla beraber sevilebilir bulmaktır. Birbirimizi anlayalım.