Kundera… Ah Kundera… Benim hassas noktam, ruhum, içim… Çok aşığım ben bu adama yahu, nasıl yorum yapayım, kendimi nasıl toparlayayım bilemiyorum şimdi.
Kimlik’te, kitabın arka kapağında da dediği gibi “tutkulu, güçlü bir kadın ile duygusal, serseri ruhlu genç sevgilisinin yıpranan, eskiyen aşklarını sorgulamalarına, bir kimlik arayışına tanık oluyoruz.” Fakat burada anlatıldığı kadar basit değil aslında. Kundera yine sizi çıplak, çırılçıplak soyuyor. Öylece, savunmasız, kimliksiz kalıveriyorsunuz karşısında. Elini karnınızın içine sokup, iç organlarınızla ruhunuzu birbirine düğümlüyor. Size de o düğümleri çözmek kalıyor (ve ya kalmıyor, hiç çözmek istemiyorsunuz… ️)
Kundera’nın romanın akışını kendi düşünceleriyle kesmesine, okurla konuşmasına da ayrıca bayılıyorum ben. Bilemiyorum, Kundera hakkında ne söylesem az kalıyor hep. Ondan aldığım lezzet o kadar başka ki… Siz iyisi mi bir an evvel okuyun/okutun efenim. Sevgiyle!