Tanzimat Döneminden bu yana tartışılan yegane sorun; Garplılaşmak. Tanzimat Aydınları hep bu mesele üzerine durmuştu, evet garplılaşmalıydık onlar gibi teknolojimiz, silahlarımız, refah seviyemiz ve bilimimiz olmalıydı. Pekala onların kültürünü almalı mıydık? Tanzimat aydınlarından bu yana bazı düşünürlerimiz kültürlerini de almamız gerektiğini söylerken bazı aydınlarımız ise sadece teknolojisini almamız gerektiğini savunduk. Peki biz onlar gibi olabilir miydik? Yani davranışlarımızda onlar gibi olabilir miydi? Bu zamanki refah seviyesini Afrika'da, Hindistan'da, Malezya'da farklı muhtelif yerlerde insanları sömürerek alan Avrupa gibi olabilir miydik? İslami esaslara dayanan Osmanlı Devleti'nde sömürge mekanizmasını kullansaydı Osmanlı çok rahat şekilde şu an refah olarak da başka yerde olamaz mıydık? Bu soruları size bırakarak kitapta benim için en önemli yere değinmek istiyorum.
Kitapta Darülelhan da alaturka müziğinin lağvedilmesinden bahseder. Peki nedir Alaturka ve alafranga müzik? Alaturka müziği Türk musikisine ait kendi ahenkleri olan bir müzikken alafranga müzik ise batı müziğidir. Peki niçin önemliydi burası benim için? Yukarıda yazdığım teknikte mi Garplılaşmalıyız yoksa kültürde de mi Garplılaşmalıyız sorusuna o dönemin konjektürü kültürü de katıyordu maalesef. Artık bizler piyano ve keman gibi batı tarzı enstrümanlar çalıp akşamları balo organize edip balolarda dans edip öyle gelişmiş bir millet olacaktık (!) Artık sözlerimi bitirirken Peyami Safa'nın şu çok beğendiğim 3 sözüne atıf yapmak istiyorum:
"Teknikte Garplılaşmakla iktifa mı etmeliyiz, yoksa kültürde de mi Garplılaşmalıyız?" syf 113
"Şark'la Garp'ın kavşağında olan Türkiye, Garp'tan tesir almakta tereddüt etmemelidir. Ancak, bu tesir, bizim tarafımızdan yapılacak mukabil bir tesiri ihmal etmeeyecek derecede kalmalı, yani kültürümüzün güzel ve halis köklerine kadar nüfuz etmemelidir." syf 117
"Türk musikisi her şeyden evvel Avrupalılaşmaktan sakınmaya mecburdur." syf 118