İnsan
Çok izliyorum bu aralar, Bi koşuşturma, yetiştirme hakim. Öylesine dalınmış ki şu hayata, Kimse duramıyor, Bekleyip düşünemiyor 2 dakika, Sorgulayamıyor, Ben ne yapıyorum?
Eudaimonia vs Pleasure
Çok net bir örneğini yaşadım bu aralar. Sıkıldım, çabaladım, saatlerimi harcadım ve evet, keyifliyim. Hem de çok fazla. Anlık zevklerin verdiği zevkten çok daha fazlasını hissediyorum şu an. Hak ettim çünkü. Bir anda ulaşmadım bu noktaya, bir amacım vardı. Hayat da böyle gelip geçiyor işte. Anlık zevkler hoşuma gidiyor olabilir ama sonrasında pişmanlık, kendine olan saygının azalması, gerçek hayattan uzaklaşma olduktan sonra sikmişim o aldığım zevki. Bundan sonraki süreçte de, bu bir aylık süreçte amaçlarıma uygun hareket etmeliyim. Bunun sonuçlarının beni oldukça tatmin edeceğini adım gibi biliyorum. Ya anlık zevklere kaptırırsam kendimi, o zaman da ne olacağını adım gibi biliyorum. İnanılmaz bir öz saygı azalması, kendini sabote etme etc. Gerek var mı buna, gerçekten yok. Bir yandan kendini geliştirirken, karakterini ortaya çıkarırken diğer yandan neden kendini bile isteye aşağı çekiyorsun? Bunu anlamak o kadar da zor değil aslında. Kendimce sebeplerim var. Sen ALPEREN değilsin ki anlayasın. -Sen de ALPEREN gibi davran o zaman sikik. Düşürme kendini bu kadar. -Haklısın, kusura bakma. Düzeltmem lazım bazı şeyleri, farkındayım. Bana da zaman ver lütfen, nereden nereye geldiğimi sadece sen biliyorsun. -Biliyorum tabii aptal, o yüzden uyarıyorum ya seni, o hallerine tekrar düşme diye. Parka gidip bira içip intihar etme planlarını ne ara unuttun? -Ne unutması amk, keşke unutabilsem derdim ama istemiyorum unutmak. Unutmak beni bu hale sokuyor zaten. Unutmayacağım o bok gibi günleri, o karanlık günleri. O günler bana yol gösteriyor. Teşekkürler depresyon.
Reklam
Bu gece yine seni özledim. Eski mesajlarimizi okudum biraz. Aktifligine baktim, benimle konusunca hep en geç 00.00 da uyuyan beyefendi okul olduguna rağmen gece 1 lere kadar kaliyor. Biraz iç çektim düşündüm biraz gözlerim dolmadı değil. Bu aralar okulda çok düşünüyorum seni. Unutmak için video izliyorum kadının biri ağlayarak senin ismini söylüyor sonumuz böyle mi olacak diyorum acaba? Sen gerçekten çok pisliksin. Düşüncesizsin. Seninle konuşmak için çaba sarf ederken sen kestirip atiyorsun. Gerçekten bana karşı vicdansızsın. Kötüsün. İğrenç davraniyorsun. Sen seni süründürecek olan bir kıza ait olacaksın emin ol isteyen her kız da becerebilir. Ben hep kaybetme korkumdan senden gidemedim. Eksik yarımı sende bulmuştum gözlerine bakınca azıcık benden görmüştüm. Zaman geçiyor biraz uykum var hâlâ seni çok özlüyorum gözlerim çok ağrıyor ve odam çok karanlık. Umarım bi gün pişman olursun. Yorgunum ve bunda payın büyük. Haklı mıydın bilmiyorum yaşadıklarından sonra elin kızının derdini çekmek yük olabilir evet de bu senin bir anda kendini çekmen soğuman yok işine gelince konuşman anlamına gelmiyor. Bide şey derdini çekmek dedim de benim seni çok sevmem dert mi sana? Seni çok özledim Seni çok özlüyorum
Karşıma ne kadar da çok vazgeçmek bırakmakla alakalı şey çıkıyor. Çok değil daha 50 yıl önceki edebiyat bile vazgeçilememezlik üzerine kuruluydu. Ne oldu da insanlar artık vazgeçmeyi bırakmayı terk etmeyi iyileşme denen tuhaf hali üstün gördü. Hatta başarılı olmayı burada bile görüyoruz. En kısa sürede bırakabilene, acısını çekmeden atlatma
Ben bazı anlar dururum durur düşünür seni özler seni bekler cenaze evlerini mezarlıkları kör şeytanı bu işte bana yardımcı olacak tüm herkesi ararım.. seni özler seni bekler seni düşünür seni bekler şu işi halledelim mi artık derim. O şehirdeki hava sıcaklıklarına bakarım. Düzenlemeleri yapmak işi ayarlamak yeni bir eve taşınmak için bütçem
Uyanış...
Bu aralar astral seyahate çıkanların sayısında çığ gibi patlama oldu farkında mısınız? Önce astral seyahatin ne olduğunu açıklayalım sonra konuya gelelim. Astral seyahat zannedildiği gibi ruhun bedeni terk edip dışarıya çıkıp bazı şeyler görmesi değildir. Bu, kendi içinde var olan alemleri ve hakikatleri kendi içinde vizyonlar halinde seyretme olayıdır. Çünkü, bir kum tanesinin DNA'sın da bile kainatın tüm bilgileri kodlu iken, İnsanın ruhunda sonsuzluk dahil tüm alemler ve tüm hakikatler nasıl kodlu olmaz? Peki son dönemlerde hiç alakasız gözüken insanlarda dahi böyle bir patlama neden oldu.? Çünkü hakikat ve bilginin altın çağının giriş kapılarındayız.. Bu kapıyı açan, uyanışın sembolü kişilerin idrak ve tahayyüllerinden yayılan frekansa, ayna nöronları sayesinde aynalık yapmaktadırlar. Aradaki tek fark bu kişilerin bilgiyi, sembollere dönüşmüş halde vizyonlar halinde seyretmesidir... Dünya hayatında da böyle değil midir zaten? Kendi içimizde olan bir her şeyi, hologram halinde dışsallıkta seyrederiz. Fakat kişi bunu algılayamamakta, dışarıda da harici bir hayat var zannetmektedir..
Reklam
Bir yerden sonra keyif almaya bakmıyorsun. Sefaletin sefaletini felaketin felaketini düşünüyorsun Evinde oturmayı seviyor dışarı çıkmayı istemiyorsun Bir yerden sonra kısacık konuşuyor küçücük hareketler yapıyorsun Telaşından heyecanından duygu taşımlıklarından Fazlalıkları kesip atıyorsun. Evindesin kahvaltını etmiş beklemedesin Televizyon açık
Dertlerimiz...
Kim bilir ne olmuştu da 7 ay öncə böyle hissetmiştim. Şöyle geçmişte yazdıklarıma bakıyorum bu aralar, onca doldurduğum defterler, paylaştıklarım, paylaşmadıklarım ne varsa okuyorum ve ne kadar boş şeyleri dert etmişim. Üstünden biraz zaman geçtikçe her şeyi dert edinmenin ne kadar boş olduğunun verdiği farkındalık ile gelen rahatlama hiss muazzam... Hayat güzel ya, çabalamak hayatı yaşanır kılıyor. :)
Ahmet Çayır

Ahmet Çayır

@AnOnsra
·
25 Ağustos 2023 02:34
Yalnız olmaktan hiç gocunmadım şu güne kadar ama son zamanlarda o kadar fazla üstüme geliyor ki hayat... Gün boyunca mutluluk maskesini takmaktan yoruldum, güneş doğuyor ve bitsin diye debelenip duruyorum, gün bitince de güneş doğsun diye debelenip duruyorum. Hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum bu aralar (özellikle de bu gece) kendimi. Çok yoruldum. Biliyorum hayat engebeli bir yol ama ne yediğim yemek, ne içtiğim çay, ne de dinlediğim müzik zevk veriyor... Anlatmak istediğim o kadar çok şey olmasına rağmen sadece sarılmak yetecek biliyorum ama... Amaların ardına sığınıyorum hep, ama diyorum ve öncesinde söylediğim her ama her şey imha oluyor kendi kendine. Ne yaptığımı bilmiyorum. Neden yaşadığım tamamı ile bir meçhul. Adım atmak bile zor geliyor artık. Yataktan kalkıp bir bardak su almak zor gelir mi insana? Geliyor işte bunu kim anlar, kim dinler? Kime neyi anlatabilirsin? Dinlediğim hiçbir şarkıdan bile zevk alamamak demek benim için çok kötü bir şey, ne bir kelime ne de bir cümle anlatmaya yetmez müziğe olan sevgimi, birisinin omzuna kafamı koyup saatlerce ağlayıp gözyaşlarımı silmesi yeter aslında... Çok doldum, içimi dökmek istedim...
"Seni öldürmeyen darbe daha da güçlendirirmiş" böyle diyor Niçe. Bu aralar doğru olmasını en çok umduğum söz bu. Bakalım Niçe haklımıymış...!
Aşk, Teorik Olarak
Aşk, Teorik Olarak
okuyorum. Bu aralar çok ciddi şeyler okuyasım ve izleyesim yok. (Böyle diye diye geçenlerde tüm 15 tatilimi alacakaranlık izleyerek geçirdim.) Bu yüzden listemde olan bu kitabı satın almayı beklemeden pdf olarak okumaya başladım. Zaten son 100 sayfaya geldim. Beni eğlendirdi. Tabii azıcık cringe oluyosunuz ama o da tuzu biberi, olsun o kadar... Çok canları sıkıldıysa ve eğlenmek istiyorsa (16-20) kızların ve femboyların okuyabileceği şirin bir kitap💓Btw yazar
Ali Hazelwood
Ali Hazelwood
da profesörmüş saygım arttı.
Reklam
Sadece yazıyorum
Sadece yazmak için yazıyorum. Yorgunum ama niye yorgun olduğumu bilmiyorum. Bu aralar çok gülüyorum ama farkındayım komik olan bişey yok. Derdim yok ama derdim varmış gibi hissediyorum. Kızgınım hiç kızmayacağım şeylere. Hiçbir şey yapasım yok ama bir şeyler yapmak istiyorum. Film izlemekten zevk alırdım şimdi izleyemiyorum çok sıkılıyorum. Çok ilginç kendimi tanıyamıyorum. Böyle değildim diyorum ama nasıl olduğumu da hatırlamıyorum. Kendimde mi kayboldum yoksa benliğimi yeni mi keşfediyorum kararsızım. Belki de doyumsuz oldum. Bu konuda kendimi eleştiriyorum aslında. Bazen senin şımarıklığım abartiyorsun diyorum sonra hayır haklısın diyorum. Beynim de çelişkide. Aslında matematik gibi önce sorunu bulmak lazım sonra çözümü ama asıl sorun şu sorun ne ?
Pek iyi hissetmiyorum bu aralar... Çaresizlik mi desem yarım kalmışlık mı bilmiyorum. İçimde fırtına koparan birkaç mesele var, çözmek istesem imkanı yok düşünsem üstüne kendime zarar biliyorum. Ah çaresizlik... Size bu kavramın ne kadar zor olduğunu anlatamam çünkü anlatmaya çalışsam bile çaresiz hissediyorum kendimi, böyle bir his bu. Kendimle yüzleşmem gereken konular var, belki de o yüzdendir bu yarım kalmışlık... Hissedemiyorum, yapamıyorum çünkü beynimin tam merkezinde bir sandalye varmış gibi ve biriniz oturmuşsunuz oraya, sürekli onu kontrol ediyorsunuz hiç durmadan. Rahat bırakın beni artık... incittiniz, kırdınız ve çiğnediniz o kalbimi, öyleyse neden neden sürekli aynı şeylerle kafamın içinde dönme dolap gibi dönmek zorundasınız? Ben bu oyunu oynamaktan vazgeçtim, ruhumu ve aklımı terkedin artık lütfen... Ama ben ben sizi gerçekten sevdim, bunu da unutmayın olur mu?
504 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.