İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplansa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor. Seksen yılınız ede ede 29.200 gün edebiliyor. Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204.400 saat, yani 23 yıl 4 ay kadar uyumuş oluyorsunuz. Amma çok lan, diye düşüneceksiniz. Evet, bence de
Kuprin’in 1892-1894 yılları arasında görev yaptığı Voloçisk sınır kasabası
380 haneli, 3200 nüfuslu küçük bir kasabadır. Burada okul sayısının dört katından
daha fazla kilise ve meyhane bulunduğu kaydedilir. Kuprin’e göre hiçbir haritada adı bile geçmeyen bir yerdir. Buraya subay ve askerler sürgün maksadıyla gönderilir. Bu küçük kasaba yaşantısı
İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız. Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplansa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor. Seksen yılınız ede ede 29200 gün edebiliyor. Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204400 saat, yani 23 yıl 4 ay kadar uyumuş oluyorsunuz. Amma çok lan, diye düşüneceksiniz. Evet, bence de
Bu yazı Zaman Çarkı külliyatının tamamına, yani eserin bütününe ithafen yazılmıştır.
ZAMAN ÇARKI
Ertelediğine pişman olmayacağına inandığı hazları ertelemeyi seven biri olarak Zaman Çarkı’nı, hakkında söylenmiş güzel sözleri ilk kez duyduğum günden itibaren yıllarca erteledim. “Yazılmış en görkemli eser!” sözünün eserin uzunluğuna ithafen
Bu yazı Zaman Çarkı külliyatının tamamına, yani eserin bütününe ithafen yazılmıştır. Yazının görsellerle desteklenmiş ve büyük puntolu halini okumak isteyenler blog siteme tıklayabilirler.
ZAMAN ÇARKI
Ertelediğine pişman olmayacağına inandığı hazları ertelemeyi seven biri olarak Zaman Çarkı’nı, hakkında
20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından ve varoluşçu terapinin önde gelen isimlerinden bir olarak Viktor E. Frankl bu kitabının ilk bölümünde insana hayatın anlamını sorgulatan kendi acı deneyimlerinden oluşan bir öyküyü anlatıyor. İnsanı derinden etkileyen bu öyküde yazar İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir toplama kampında gaz odalarına, krematoryumlara ve sayısız insanlık dışı işkencelere şahit olmuştur. Bütün bu zorluklara rağmen doğru eylemleri ve doğru yaşam biçimini keşfedip kendi terapi yaklaşımını oluşturmayı başaran yazar kitabın ikinci bölümünde de logoterapi dediğimiz bu yaklaşımın ayrıntılarını okurlarına sunmaktadır.
Yazar diğer varoluşçu yazarlara göre yaşam için iyimser bir tablo çizmektedir. Yazara göre insan için en zor şartlarda bile insani gelişim sağlanabilmektedir. Bunun için ihtiyaç duyulan şey yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmedir ve önemli olan bizim hayattan beklentilerimiz değil hayatın bizden ne beklediğidir. Nihai anlamda yaşam; yazarın bize aktardığı haliyle sorunlara çözümler bulmak ve yaşamın her birey için özel olarak ortaya koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir. Yazar kişinin yaşadığı nevrozları Freud gibi bilinçdışında aramak yerine insanın hayat karşısındaki umutsuzluğunda, amaçsızlığında ve az önce belirttiğimiz sorumluluğu üzerine alamamasında aramaktadır. Frankl kitapta yaşama yönelik düşüncelerini Dostoyevski, Nietzsche, Mann gibi düşünürlerin yaşam felsefelerinden örnekler vererek açıklamış ve bu da esere büyük ölçekte zenginlik katmıştır.
Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.
Üstünüz Ümitvarız
İman emniyettir, güvendir ve elbette ümittir. İslâm ise selamdır, selamettir, teslimiyettir. Allah’a teslim olan ümidini kaybetmez. Müslüman beyniyle, kalbiyle, ruhuyla, bedeniyle Âlemlerin Rabbi’ne teslim olur.
Bu teslimiyette hem dünya hem ahiret için büyük nailiyetler, lütuflar vardır. Bu teslimiyet öyle bir tılsımdır ki
Üstünüz Ümitvarız
İman emniyettir, güvendir ve elbette ümittir. İslâm ise selamdır, selamettir, teslimiyettir. Allah’a teslim olan ümidini kaybetmez. Müslüman beyniyle, kalbiyle, ruhuyla, bedeniyle Âlemlerin Rabbi’ne teslim olur.
Bu teslimiyette hem dünya hem ahiret için büyük nailiyetler, lütuflar vardır. Bu teslimiyet öyle bir tılsımdır ki